Bağilik
BAĞİLİK VE BAĞİLİKLE
İLGİLİ
HÜKÜMLER Baği Kimdir? Baği, durması gereken sınırda durmayıp saldırganlık
yapan kimsedir. Baği kelimesi bağy
kökünden gelir ki bu da zulmetmek demektir. Buradaki bağilerden maksat,
müslümanların içinden çıkıp halifeye isyan eden veya bir hakkı meneden
kişilerdir. Bu hakkın, Allah'ın veya kulun hakkı olması arasında bir fark
yoktur.
Bağiliğin Hükmü Beyan ettiğimiz mânâda bir bağilik ve bağiler ortaya
çıktığında, bunlar müslümanların hangi grubundan olursa olsun, halifenin hemen
onlara bir heyet gönderip maksatlarını öğrenmesi vacibdir. Eğer onların
istekleri makul ise, herhangibir zararı olmayacaksa -bağiliklerini teşvik edecek
bir durum meydana getirmemek şartıyla- onların isteklerini yerine getirmek
vacibdir. Halife onlara nasihat edip
isyandan vazgeçerek kendisine itaat etmelerini tavsiye etmelidir.
Nasihatlar işe yaramazsa halifenin
onlara karşı savaş ilan etmesi, buna rağmen yine isyanlarında ısrar ederlerse
fiilen savaşması gerekir. (Nitekim Hz. Ali, bağilerle fiilen
savaşmıştır).
'Bağilerle Savaşmanın
Şartları Bağilerle
savaşmak için şu şartların mevcut olması gerekir:
1. Bağiler güç
ve kuvvete sahip olmalıdır. Bu kuvvetlilik, çokluklarından ötürü olabildiği
gibi, İmam'ın mukavemet etmesini gerektiren muhkem bir kale içinde
bulunmalarından ötürü de olabilir. İmam onları itaate döndürmek için çok mal
vermek, birtakım ihsanlarda bulunmak ve birçok adamı istihdam etmek zorunda
kalmalıdır.
2. Sözkonusu kuvvetlerinden ötürü, fiilen
halifenin hükmü altından çıkmış olmalıdırlar. Eğer bağiler imamın hükmü altında
iseler, imamın onlarla savaşması şart değildir. Bu durumda imam* onları
hapsetmek suretiyle veya başka bir yolla cezalandırabilir.
3. İsyanlarının
haklı olduğuna dair bir delil ve tevilleri olmalıdır; yani halifeye isyan
etmelerini meşru gösterecek, fasid dahi olsa bir tevile dayanmaları gerekir.
Ancak bu tevilin fasid olduğu muhakkak kesin olmamalıdır. Meselâ
Cemel ve Sıffin
savaşına katılan Haricilerin, isyanlarını meşru göstermek
için şu delil ve tevile dayanmaları buna bir örnektir. Onlar şöyle iddia
ediyorlardı: 'Ali, Osman'ı öldürenleri bildiği, onları cezalandırmaya gücü
yettiği halde, -onlar kendisini halife seçtikleri için- onları cezalandırmıyor'.
(Bu ithamdan Allah'a sığınıyoruz).
Haricîlerin, halifeye isyan etmenin meşru olduğuna dair
kendilerince bir delil ve tevil İleri olmasaydı, onlar baği sayılmaz, üzerlerine
bağiliğin hükümleri terettüb etmezdi. Hiçbir delil ve tevilleri olmadan sırf
fasıkhkları nedeniyle halifeye isyan etmeyi meşru görerek halifeyle
savaşsalardı, kâfir olurlardı.
Bağilerle Savaşmanın
Hükmü ve Hikmeti
-
Bağilerİe savaşmak farzdır. Onlarla savaşmanın farz
olduğunun delili şu ayeitir:
Eğer mü'minlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa
aralarını düzeltin. Şayet biri diğerine saldırırsa (saldıran grup) Allah'ın
buyruğuna dönünceye kadar onlarla savaşın. Eğer dönerlerse artık aralarını
adaletle düzeltin ve adaletli davranın. Şüphe yok ki Allah adil davrananları
sever.
(Hucurat/9)
Alimler şöyle demişlerdir: 'Bu ayette her ne kadar
halifeye isyan etmekten bahsedilmiyorsa da ayet -umumi olduğu için veya
kıyasen-bunu da kapsar'.
Bir grubun başka bir gruba saldırması halinde saldıran
grupla savaşmak emredildiğine göre, halifeye isyan edenlerle savaşmak haydi
haydi emredilmiş sayılır. Şu hadîs-i şerif de sözkonusu ayete
benzemektedir:
Kim İslâm cemaatinden bir karış ayrılırsa, boynundan
İslâm bağını çıkarmış olur.
[1]Bağilerin halifeye isyan etmelerinin şer'î bir şüpheye
(tevile) dayandığını söylemiştik. Madem ki onların isyanları şer'î bir tevile
dayanıyor, öyleyse onlarla savaşmak neden farzdır? Bunun hikmeti
nedir?
Bağiierle savaşmanın farz olmasının nedeni şudur: Kişi,
meşru bir şekilde halife seçildikten sonra, müslümanların dirlik ve düzenini
sağlamak, düşmanlara karşı güçsüz düşmemek, düşmanlara korku salmak için emir
ve yetkinin halifede olması gerekir. Ayrıca Allah Teâlâ, müslümanların halifeye
itaat etmelerini emretmiştir. İşte bu nedenlerden ötürü, zâlim dahi olsa
halifeye itaat etmek müslümaniar üzerine vacib kılınmıştır. Ancak bu itaat,
masiyet olmayan hususlarda olmamak şartıyla kayıtlandırılmıştır. Çünkü halkın
halifeye isyan etmeleri, halifenin onlara zulmetmesinden daha tehlikelidir. Bu
nedenle Allah Teâlâ bağilerle savaşılmasın! emretmiştir. Bağilerin delil ve
tevilleri dikkate alınmamıştır; zira halifeye itaat etmek, hayır açısından daha
üstündür.
Bağilerle
Yapılan Savaşın Keyfiyeti ve
Bu Savaş ile
Diğer Savaşlar Arasındaki Fark Kâfirlere, fasıklara ve düşmanlara karşı yapılan savaş,
bağilere karşı yapılan savaştan farklıdır. Daha önce de söylediğimiz gibi
bağiler fasık ve bidatçi sayılmazlar. Onlarla savaşılmastnm nedeni,
müslümanlartn birliğini, beraberliğini, emniyetini korumaktır. Ancak onlarla
savaşmaya başlanmadan önce birtakım yollar denenmelidir. Bunları kısaca şöyle
sıralayabiliriz:
a. Savaş açılmadan önce halifenin veya temsilcisinin
onlarla konuşması, onlara nasihat etmesi gerekir.
Nitekim Hz. Ali, kendisine karşı çıkan Haricîlere İbn
Abbas'ı göndermiş, onun vasıtasıyla onlara nasihat etmiş, onlarla
konuşmuştur.
İbn Abbas'tan şöyle rivayet edilmektedir: "Haricîler
bizden ayrıldıkları zaman, ben Ali'ye şöyle dedim:
- Ey mü'minlerin
emîri! Namazı serinlik düşünceye kadar tehir et de ben gidip onlarla
konuşayım.
- Onların sana
bir zarar vermelerinden korkuyorum.
- İnşaallah
birşey olmaz.
Daha sonra Yemen'de yapılan abalardan en güzelini
giyerek onların yanına gittim. Onlar kaylule uykusuna yatmışlardı. Bir grubun
yanına vardım, onlardan daha fazla Allah'a ibadet eden görmedim; dizleri secdeye
gitmekten deve derisi gibi nasır bağlamıştı, yüzlerinde de secde eseri
görülmekteydi. Onların yanına vardığımda bana şöyle hitap
ettiler:
- Ey Abbas'ın oğlu! Sana merhaba, seni buraya getiren
nedir?
- Ben sizinle
konuşmak için geldim. Peygamber'in ashabı Kur'an'ın tevilini sizden daha iyi
bilirler. Çünkü vahiy onların arasında nazil oldu.
Onlardan bazıları 'İbn Abbas'Ia konuşmayınız' dedilerse
de bazıları da 'Mutlaka onunla konuşacağız' dediler. Bunun üzerine ben şöyle
dedim:
- Peygamber'in
amcasının oğlu, damadı, Peygamber'e ilk iman eden ve yanında Peygamber'in saha
bileri bulunan Ali'yi hangi hususlarda tenkid ediyorsunuz?
- Biz onu üç
hususta tenkid ediyoruz.
- Peki, bunlar
nelerdir?
- Birincisi,
insanları Allah'ın dininde hakem tayin etmiştir. Oysa Allah Teâlâ 'Hüküm ancak
Allah'ındır' (En'âm/57) buyurmuştur.
- İkincisi nedir?
- Savaştığı
halde hiç esir almadı, onların mallarını ganimet saymadı. Eğer savaştığı kişiler
kâfir iseler onların malları helâldir. Yok mü'min iseler onların kanları da ona
haramdır. .
- Üçüncüsü
nedir?
- Emîr'ul-mü'minîn sıfatının silinmesine izin verdi.
Eğer o mü'min-lerin emîri değilse, kâfirlerin emîridir.
- Peki, ben size
sizin de bildiğiniz muhkem ayetlerden ve Peygamber'in sahih sünnetinden delil
getirsem, iddianızdan vazgeçer misiniz?
- Evet, vazgeçeriz.
- 'Ali, Allah'ın
dininde insanları hakem kıldı' sözünüzü ele alalım. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
'Ey iman edenler! İhramda iken av öldürmeyin. Sizlerden avı kasden öldürenin
cezası (evcil hayvanlardan) onun bir benzeri (dengi)dir. Kabe'ye ulaşmış bir
kurbanlık olarak bu cezayı sizden olan iki adaletli kişi hükm(edip tayin)
edecektir'. (Mâide /95)
Yine Allah Teâlâ, karı-koca arasındaki anlaşmazlık
hususunda da şöyle buyurmaktadır: 'Eğer (harı ile koca arasında) ayrılık
olacağından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir, kadının ailesinden bir hakem
gönderin'. (Nisa/35)
Size Allah adına yemin vererek soruyorum: Düşmanlıkları
kaldırıp kanların akıtılmasını önlemek için hakem tayin etmek,1 bir dirhem
değerindeki tavşanı ihramltyken öldürmede hakem tayin etmekten daha mı
önemsizdir?
- Yâ rabbî! Sen
bizi muahaze etme. Elbette düşmanlıkları kaldırıp, kan akmasını durdurmak daha
önemlidir.
- O halde
birinci tenkidinizin cevabını vermiş oldum mu?
- Allahımî Bizi muahaze etme. Evet,
verdin.
- Sizin 'Ali
onlaria savaştığı halde onlardan esir almadı, onların mallarını ganimet saymadı'
sözünüzü ele alalım. Siz annenizi esir alıp, ondan cariye gibi faydalanmayı,
cnıı cariye yapmayı kendiniz için helâl görür müsünüz? Eğer annenizden cariye
gibi faydalanmayı helâl görürseniz, kâfir olursunuz. Aişe'nin, sizin anneniz
olduğunu inkâr ederseniz, yine kâfir olursunuz. Çünkü Allah Teâlâ 'O Peygamber
mü'minlere kendi nefislerinden daha
evladır. Onun hanımları
da mü'minlerin anneleridir'
(Ahzab/6) buyurmaktadır.
Siz bu durumda iki sapıklık arasında kıvranıp
duruyorsunuz; hangisini isterseniz onu alın. Böylece ikinci tenkidinizin de
cevabını veımiş oldum mu?
- Yâ rabbî! Sen
bizi muahaze etme. Evet, verdin.
- Sizin 'Ali,
emîr'uî-mü'minin sıfatının silinmesine izin verdi' sü-zünüzü ele
alalım.
Hz. Peygamber, Hudeybiye günü Kureyşlilerle anlaşma
yaptı. Hz. Peygamber, sulhnameyi yazan kişiye (Hz. Ali'ye) 'Yaz! Bu Allah'ın
Rasûlü Muhammed ile Kureyş'in üzerinde anlaştıkları maddelerdir' deyince,
Kureyşliler şöyle dediler: 'Allah'a yemin ederiz ki eğer senin Allah'ın Rasülü
olduğuna inansaydık, seninle savaşmaz, seni Kabe'yi ziyaretten menetmezdik. Sen
Abdullah oğlu Muhammed yaz'. Bunun üzerine Hz. Peygamber 'Allah'a yemin ederim
ki ben Allah'ın Rasûlüyüm. Siz beni yalanlasanız da ben Allah'ın Rasûlüyüm'
dedikten sonra antlaşma metninin altına 'Bu, Abdullah oğlu Muhammed ile
Kureyş'in üzerinde ittifak ettiği suîhnamedir' şeklinde yazılmasını
emretti.
Şimdi size soruyorum; acaba Hz. Peygamber böyle yapmakla
peygamberlik sıfatını ortadan kaldırmış olur mu?
- Yâ rabbî! Sen
bizi muahaze etme. Hayır, peygamberlik sıfatını ortadan kaldırmış
olmaz.
Bu karşılıklı konuşmadan sonra 20.000 kişi Haricîlerden
ayrıldı. Geriye 4.000 kişi kaldı. Onlar da savaşta öldürüldü.
[2]İbn Kesir'in el-Bidaiye ve'n-Nihaye adlı eserinde de şöyle
anlatılmaktadır: "Hz. Ali, İbn Abbas'ı
Haricîlere gönderdi. İbn
Abbas onların ortasına gelince, İbn Kavva denilen kişi ayağa kalkarak bir
hutbe irad etti ve şöyle dedi:
- Ey Kur'an'ın
hizmetkârları! Bu gelen
kişi İbn Abbas'tır.
Onu tanımayan varsa, işte onu tanıtıyorum. Bu, Allah'ın Kitabında
kimsenin bilmediği hususları bilenlerdendir. Bu öyle bir kişidir ki onun ve
kavminin hakkında şu
ayet inmiştir: 'Bunlar
cedelci bir topluluktur' (Zuhruf/58). Siz bunu
arkadaşının (Hz. Ali'nin) yanına geri gönderiniz. Allah'ın Kitabı hususunda
onunla tartışmayınız.
Onlardan bazıları da şöyle
bağırdılar:
- Allah'a yemin
ederiz ki onunla Allah'ın Kitabı hususunda tartışacağız; eğer hakkı getirirse
hakka tâbi olacağız, bâtılı getirirse yemin ederiz ki onu bâtılı ile yüzüstü
atarız.
Sonra üç gün boyunca tartıştılar. Haricîlerden 4.000
kişi -reisleri İbn Kavva da dahil- tevbe ederek dönüş yaptılar. İbn Abbas onları
Kûfe'de bulunan Hz. Ali'nin yanma getirdi".
[3]İmamın veya temsilcisinin nasihatları bağilere fayda
vermezse, imamın onları korkutması gerekir. Bu da fayda vermezse imam onlarla
savaşır.
b. Bağilerle savaşilırken kaçanların peşine
düşmek ve onların yaralılarını öldürmek caiz değildir.
c. Esir düşen bağileri öldürmek caiz değildir;
zira Hz. Peygamber bunu yasaklamıştır.
İbn Ömer şöyle rivayet etmektedir: Hz. Peygamber, İbn
Mes'ud'a şöyle sordu:
- Ey Ümmi Abdin
oğlu! Ümmetimin bağileri hakkındaki hükmün ne olduğunu biliyor
musun?
- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.
- Onların
savaştan kaçanlarının peşine düşülmez, yaralıları öldürülmez, can çekişenlere,
bir an önce ölmesi için müdahale edilmez.
[4] İbn Ebî Şeybe de şöyle rivayet ediyor: 'Hz. Ali Cçmel Günü
tellalına
şöyle bağırmasını emretti: 'Savaş meydanından
ayrılanların peşine düşmeyin, yaralıları ve esirleri öldürmeyin. Her kim evine
girip kapısını kaparsa o emniyettedir, kim silahını bırakırsa o da
emniyettedir'.
[5]Alman esirlerin, halifeye boyun eğip biat edinceye kadar
hapsedilmesi vacibdir. Böylece bağilerin topluluğu dağılır, savaş sona erer,
onların şerlerinden emin olunur. Onlar bir daha halifeye isyan etmeyeceklerine
söz verip yemin ederlerse serbest bırakılır. Fakat sözünde durmayıp yeminini
bozacağından korkulan kişiler -yemininde duracağı kanaati hasıl oluncaya kadar-
hapiste tutulmaya devam edilebilir. Savaş bitmeden önce halifeye itaat eden ve
itaatinde samimi olduğu görülen bağilerin derhal serbest bırakılması
vacibdir.
d. Bağilerin
mallan ganimet olarak alınmaz.
Ancak savaş aletlerine -harp bitinceye kadar- el
konulabilir. Hâkim/ İmam onların tekrar savaşacaklarından korkarsa, savaş
aletlerini iade etmez. O aletler devletin koruması akında muhafaza edilirler.
Bağilerin diğer mallarına gelince, onları savaş bittikten sonra iade etmek
-onların tekrar savaşacaklarından korkulsa dahi- farzdır.
Bağilerle
Yapılan Savaş Üzerine Terettüb Eden
Hükümler 1. Savaş esnasında öldürülen bağilerin kanı
hederdir.
Sözünü ettiğimiz şartlar tamam olur da halife bağilere
karşı savaş açarsa, savaş esnasında öldürülen bağilerin kanı hederdir, onların
öldürülmesinden ötürü ne kısas ne de diyet sözkonusudur. Bunun nedeni, bu
savaşın meşru ve vacib olmasıdır.
2. Savaş bittikten sonra bağiyi öldüren kişi,
onun hâlâ baği olduğunu zannettiği için öldürdüğüne dair yemin ederse kısas
düşer, diyet ödemekle mükellef kılınır.
3. Esir düşen
veya yaralı olan bir bağiyi öldüren kişi, diyet ödemekle mükellef
kılınır.
Burada kısas sözkonusu değildir. Çünkü onun
öldürülmesinin caiz olup olmadığında şüphe vardır. Rasûlullah'ın 'Müslümanlardan
hadleri mümkün olduğunca düşürün' sözünü daha önce de
nakletmiştik.
[1] Ebu Dâvud/4758, (Ebu Zer'den)
[2] Ebu Nuaym, Hiîye, 1/318-320
[3] İbn Kesir, cl-Bidaye ve'n-Nihaye,
VII/281
[4] Beyhakî, V1II/82. Ayrıca Beyhakî şu hükmü de ilave
etmiştir: 'Onların mallan gani-met olarak alınmaz'.
[5] Muğni"I-Muhtaç,
TV/127