Sarf
SARF Sarfın Mânâsı Sarf birçok mânâya gelir. Onlardan biri fazlalıktır,
bundan ötürü de nafile namaza sarf denilmiştir, çünkü o farzın üzerine bir
fazlalıktır. Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Müslümanların zimmeti birdir (bir müslümanin, kafire verdiği ahd ve
eman
bütün müslümanlarca
sahih ve muteberdir). O
zimmeti müslümanların mertebece ednası bile üzerine alıp muhafazasına ve gereğine çalışır.
Kim babasından başkasına nisbet idda eder yahut kendi
hamilerinden başkasına mensubiyet davasında bulunursa, Allah'ın, meleklerin ve bütün
insanların laneti onun üzerine olsun. Kıyamet gününde Allah o kimseden hiçbir
adi ve hiçbir sarf kabul buyurmaz.
[1]Görüldüğü gibi hadîste adi farz, sarf da nafile
mânâsında kullanılmıştır. Sarfın diğer mânâları da reddetmek, defetmek,
nakletmek, tahvil yapmaktır. Kur'an'da şöyle buyurulmuştur:
Bunun üzerine rabbi, YusuPun
duasını kabul etti ve onların hilesini
ondan defetti (=fe sarafe).
(Yusuf/34)
.Sarf kelimesi ayette def mânâsında
kullanılmıştır.
Anlamayan bir topluluk olmaları nedeniyle Allah
kalplerini (imandan) çevirmiştir (=sarafe).
(Tevbe/127)
Bu ayette sarafe kelimesi,
çevirmek anlamında kullanılmıştır.
(Ey Rasûlüm!) Zikret o zamanı
ki cinlerden bir taifeyi Kur'an dinlemeleri için sana
yöneltmiştik (=sarafnâ).
(Ahkaf/29)
Bu ayette ise sarf kelimesi, yöneltmek anlamında
kullanılmıştır.
Sarfın ıstılahı mânâsı ise paranın para ile
satılmasıdır. Buradaki para-'dan maksat altın ve gümüşten yapılan dinar ve
dirhemler ve bunların eritilmiş veya eritilmemiş asıllarıdır. Günümüzde
kullanılan paralar da altın ve gümüş hükmündedir. Çünkü bu paralar
alışverişlerin vesikasıdır. O paraların karşılığında devlet hazinelerinde o
kadar altın muhafaza edilmektedir. Günümüzdeki paralarla alışveriş yapmak da
dinar ve dirhemle alışveriş yapmak gibidir. Bu paralan birbirleriyle değiş-tokuş
etmek bey kelimesiyle de sar/kelimesiyle de ifade
edilebilir.
Meşruiyeti
Bakımdan
Sarraflık
Sarf caiz ve meşru bir akiddir. Onun meşruiyetinin hükmü, mutlak alışverişin hükmü
gibidir. Sarfın meşruiyetine dair birçok hadîs ve eser varid olmuştur. Onların bir kısmı ileride zikredilecektir.
Müslümanlar da sarfın meşru olduğunda icma
etmişlerdir.
.
Sarf
Akdinin Sahih Olmasının
Şartlan Sarfın tarifinden onun ribalı
bir akid olduğu anlaşılmıştır. Çünkü her iki bedel de
para olmaları açısından ribalı mallardandır. Bu, akdin
sarf adı altında sebebidir. Bu nedenle de onun birtakım özel şartları vardır ki
bunlar ribalı muamelelerin sahih olması için gerekli
şartlardır. Bunları ayrıntılı olarak izah etmiştik. Burada onları tekrar etmeye
gerek yoktur. Ancak sarfla ilgili olan hususları kısaca izah
edeceğiz:
1. Para, aynı
cinsten olursa aralarında denklik olmalıdır.
Altınla altın veya gümüşle gümüş değiş-tokuş edildiğinde
aralarında eşitlik olmalıdır. Ayarlarının değişik olması, birinin işlenmiş
diğerinin işlenmemiş olması dikkate alınmaz. Ancak altınla gümüş değiş-tokuş
edilirse, aralarındaki fazlalık caizdir. Cinsleri ayrı olduğunda tartılmadan da
değiş-tokuş edilebilir. Meselâ değiş-tokuş yapanlardan biri diğerine 'Şu altını
elindeki gümüşlere mukabil sattım' dese, diğeri de 'Kabul ettim' dese, akid sahih olur. Bunlar delilleriyle beraber liiba. bahsinde geçmişti. Günümüzde kullanılan paralar da
dirhem ve dinarlar gibidir. Onlar da çeşitlerine göre eşit şekilde değiş-tokuş
edilir.
2. Akidde zaman şartı
olmamalıdır.
Değiş-tokuş edilen malların birinin veya ikisinin akidden sonra verilmemesi gerekir. Meselâ kişi 'Bana 1
dinar karşılığında 10 dirhem ver. Ancak ben 1 dinarı bir saat sonra vereceğim'
dese, diğer kişi de 'Kabul ettim' dese, akid sahih
olmaz. Çünkü dinar ortada yoktur.
Ebu'l-Minhal şöyle anlatıyor:
"Şerik, (ödenmesi) hac mevsiminde yahut hacca kadar tehirli olarak bir gümüş
satmıştı. Müteakiben bana gelip haber verdi. Ben 'Bu iyi olmayan bir iştir'
dedim. Kendisi de 'Ben onu (bu şekilde) çarşıda sattım da hiç kimse benim bu
işimi reddetmedi' dedi. Bunun üzerine ben, Berâ b.
Azib'e giderek bu meseleyi sordum. Bera şöyle dedi: Peygamber (s.a) Medine'ye geldiğinde biz bu
şekilde satış yapmaktaydık. Peygamber 'Elden ele olursa bunda bir sakınca
yoktur. Veresiye olanına gelince, işte o ribadır'
buyurdu. Sonra da sen Zeyd b. Erkam'a sor, çünkü o benden daha büyük ticaret sahibi idi'
dedi. Akabinde ben Zeyd'e gidip bu meseleyi sordum,
Zeyd de aynısını söyledi".
Bu hadîsin diğer bir versiyonu da şöyledir: Berâ b. Azib'e sarraflığın hükmünü
sordum. Bera 'Zeyd b. Erkam'a sor, çünkü o daha iyi bilir' dedi. Bunun üzerine
ben, Zeyd b. Erkam'a da aynı
şeyi sordum. Zeyd de 'Berâ'ya sor, çünkü o daha iyi bilir1 dedi. Sonra ikisi de
'Rasûlullah (s.a) gümüşü, vadeli borç olarak altına
mukabil satmayı nehyetti'
dediler.2
3. Değiş-tokuş edilen mallar akid meclisinde teslim edilmelidir.
Akid yapan kişiler değiş-tokuş ettikleri malları
birbirlerine akid meclisinden ayrılmadan önce teslim
etmelidirler. Bu mallar ister aynı cinsten olsun, ister olmasın hüküm değişmez.
Değiş-tokuş edilen mallar elden ele verilmelidir. Eğer biri yere bırakır, diğeri
de yerden alırsa akid sahih olmaz. Çünkü burada esas
olan elden ele ahp vermektir. Malların meclisten
ayrılmadan verilmesinden maksat, tarafların birbirinden ayrılmadan önce
vermeleridir. Ancak akid yapan iki kişi beraberce aynı
yöne doğru giderlerse, biri yönünü değiştirinceye kadar meclis devam eder.
Malları elden ele vermenin şart olduğuna şu hadîs delâlet
etmektedir:
Ortada olmayan bir malı hazır olan malla değişmeyin.
[2]Daha önce zikrettiğimiz bir hadîste geçen 'Elden ele'
ibaresi de buna delâlet etmektedir.
Hz. Ömer'den mevkuf olarak rivayet edilen bir hadîste şu
ibareler de bulunmaktadır: 'Kişi senden evine girip çıkıncaya kadar mühlet
istese bile kabul etme, çünkü sizin ribaya girmenizden
korkuyorum'.
[3]Mâlik b. Evs b. Hadesan şöyle anlatıyor: Bir keresinde bir sahabe meclisine
geldim ve 'Aranızda para bozacak var mıdır?' diye sordum. (Ömer b. Hattab'ın yanında bulunan) Talha
b. Ubeydullah 'Akınını bize göster, sonra bize gel,
hizmetçimiz geldiği zaman gümüş paralarını sana veririz' dedi. Bunun üzerine
Ömer b. Mattab şöyle dedi: 'Hayır vallahi, ya gümüş paralan ona şimdi vereceksin yahut da onun altınını
iade edeceksin. Çünkü Rasûlullah şöyle
buyurdu:
Gümüşü altınla değiştirmek ribadır, meğer ki (iki taraftan biri diğerine) Ha al! (O da
öbürüne) Ha ver! diye(rek elden ele peşin verip almış
olsunlar). Buğdayı buğdayla değiştirmek de ribadır.
Meğer ki (iki taraf birbirine) Ha al! Ha ver/diye(rek
peşin alıp versinler). Hurmayı hurma ile satmak da ribadır. Meğer ki Ha al! Ha ver! denilsin.
[4]Bu hadîslerden anlaşılıyor ki günümüzde insanların
birbirlerine teslim etmeden mallarını değiş-tokuş etmeleri -hatta bunu telefonla
bile yapıyorlar- sahih değildir. Bu alışverişten elde edilen kazanç
habistir.
Değiş-Tokuş Edilen
Malı Teslim Almadan
Önce Onda Tasarruf
Etmek Değiş-tokuş edilen mal teslim alınmadan önce onda
tasarruf etmek sahih olmaz. Meselâ iki kişi 100 dirhemle altın bir bileziği
değiş-tokuş etseler, malları teslim almadan önce onu başka birşeyîe değiştirmeleri sahih olmaz. Böylece anlaşılmıştır
ki satın aldığı bir malı teslim almadan
önce satmak caiz değildir. Günümüzde yapıldığı gibi
telefonla yapılan akidler bâtıldır, bu akidlerden elde edilen kazanç
habistir.
4. Akid kesin olmalıdır.
Bu tür akidlerde az veya çok
muhayyerlik sözkonusu değildir. Eğer taraflardan biri
veya her ikisi bir veya birkaç gün içinde akidden
dönme şartı koşarsa akid bâtıl olur.
Çünkü sarf akdinin sahih
olması için, malların peşin olarak elden ele teslim edilmesi
şarttır. Muhayyerlik (hiyar'uş-şart), mülkün sabit olmasına mani olur, dolayısıyla
kabzetmeyi ortadan kaldırır.
Değiş-Tokuş Edilen
Malı Gördükten veya
Ayıbına Muttali Olduktan Sonra
Pişman Olmak Sarf akdi, ancak muayyen şeylerle veya zimmetle olmak
şartıyla yapılır. Muayyen şeylerle yapılan sarf akdinin misali, bir kimsenin bir
başkasına 'Şu elimdeki dinarı, elindeki dirhemlere karşılık satıyorum'
demesidir. Zimmette olmak şartıyla yapılan sarf akdine misal ise, bir kimsenin
bir başkasına 'Sana şu özellikleri taşıyan altın gerdanlığı benim zimmetimde
olmak üzere, 100 gram aitın
mukabilinde o da
senin zimmetinde olmak üzere satıyorum' demesidir. Ancak gerdanlığı
teslim alan kişi akidde belirtilen özellikleri taşımıyorsa, onu sahibine iade
edebilir, sahibi onu almak zorundadır. Sarf akdi yapan kişiler mallan teslim
aldıklarında -bu mallar ister muayyen, ister zimmete bağlı olsunlar-bir ayıb görürlerse, akdi feshetme yetkisine sahiptirler. Fakat
isterlerse malı ayıbına rağmen kabul ederler. Bundan anlaşılıyor ki sarf akdinde
malı gördükten veya ayıbına muttali olduktan sonra muhayyerlik vardır. Bu
muhayyerlik sarf akdinin sahih olmasına mani değildir, çünkü mülk edinmeye de
kabzetmeye de mani olmaz.
[1] Buhari/6870,
Müslim/1370
[2] Buharî/2070, Müslim/1589
[3] İmam Mâlik, Muvatta,
U/652
[4] Buharî/2065, Müslim/1586, İmam
Mâlik Muvatta, 11/636