sitem
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

sitem

sitem
 
Latest imagesAnasayfaGiriş yapKayıt Ol

 

 ceale - safii

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




ceale - safii Empty
MesajKonu: ceale - safii   ceale - safii I_icon_minitime25.08.08 6:19

Ceale


CEALE




Ceâle'nin Tarifi



.

Lugatta ceâ/e, kişinin herhangi birşeyi yapma
karşılığında herhangi bir kişiye tayin etiği mal demektir.

Ceâle'nin ıstılahı mânâsı ise kişinin, belli bir çalışma
karşılığında ma­lum olan bir parayı vermeyi kendisine vacib
kılmasıdır.

Bu çalışma, belli bir kişi tarafından da, belli olmayan
bir kişi tarafın­dan da gerçekleştirilebilir. İleride celâle'nin rükünlarından
bahsederken bunlar daha açık olarak izah edilecektir.


Ceâle'nin Meşruiyeti





Ceâle meşrudur, Ebu Said eî-Hudrî'nin rivayet etiği şu
hadîs-i şerif de buna delâlet etmektedir: Hz. Peygamber'in ashabından bir grup
yolculuğa çıktılar, bir Arap kabilesinin yanında gecelediler. Onlardan
kendilerini misafir etmesini istediler, fakat onlar misafir etmedi. O gece
kabilenin reisini yılan ısırdı, her ne yapütarsa bir faydası olmadı. Onlardan
bazıları dediler ki: 'Yakınımızda geceleyen şu gruba gidelim, belki onların
bildiği bir tedavi yolu vardır'.

Bunun üzerine ashabın yanma gelerek reislerinin yılan
veya akrep tarafından ısınldığım, ellerinden gelen herşeyi yaptıkları halde
hiçbir ne­tice elde edemediklerini söylediler ve onlardan reislerini tedavi edip
ede­meyeceklerini sordular. Sahabîlerden biri dedi ki; 'Evet, tedavi edebiliriz.
Ancak bizi misafir etmediğiniz için karşılığında bir mal vermedikçe tedavi
etmem'..

Böylece bir bölük koyun üzerinde anlaştılar. O sahabî,
onlarla bera­ber gitti, Fatiha Sûresi'ni okuyarak yılanın veya akrebin ısırdığı
yere tü-kürdü. O kişi, sanki bağh bulunduğu ipten kurtulmuş gibi sapasağlam
oldu, hiçbir acısı kalmadığı halde yürüyüp gitti. O kişiler, üzerinde anlaşı­lan
koyunları (ceâlelerini) verdiler. Sahabîlerden bir kısmı dedi ki: 'Bunu
aramızda taksim, edelim'. Bu
işi yapan kişi
ise şöyle dedi:
'Hayır!

Peygamber'e gidip hâdiseyi anlatıp onun ne diyeceğine bakmadan
olmaz'.

Rasûlullah'a gelerek hâdiseyi anlattıklarında,
Rasûlullah (s.a) şöyle dedi: 'Fatiha'nın böyle bir faydası olduğunu nereden
öğrendin?' Daha sonra Hz. Peygamber söyle buyurdu: 'İsabet etmişsin. Koyunları
aranızda taksim edin, bana da bir pay ayırın'.[1]

Hz. Peygamber'in bu sözü, onların yaptıklarını kabul
ettiğine ve ceâle'nin meşruiyetine delildir.

Şu ayet-i kerime de
bunu teyid etmektedir:

Dediler ki: 'Melikin su tasım kaybettik, onu getirene
bir deve yükü (mükâfat) var. Ben buna kefilim'.

(Yusuf/72)

Her ne kadar bu hüküm bizden önceki şeriatlarda vârid
olmuşsa da bizim şeriatımızda bunu destekleyen deliller vardır. Nitekim yukarıda
naklettiğimiz hadîsten bu mânâ anlaşılmaktadır.


Ceâlenin Meşruiyetinin Hikmeti





Ceâle'nin meşru kılınmasının sebebi, insanların zor
durumda kaldık­larında ona ihtiyaç duymalarıdır. Zira kişi bazen bir şeyini
kaybeder ve kendiliğinden onu arayıp bulup kendisine getirecek kimseye de
rastla­maz. İnsanlar mecburiyet nedeniyle ve üstesinden gelemedikleri bu tür
işler karşısında kalabilirler. O işin üstesinden gelmeleri muhtemel kişilerin
ise paraya ve mala ihtiyaçlarının olması ise gayet tabiidir. İşte bu ihtiyaç ve
maslahat nedeniyle ceâle meşru kılınmıştır.


Ceâle'nin Rükûnları






Ceâle'nin dört rüknü vardır:

1 Akid yapanlar

2. Siga .

3.
Çalışma

4.Çalışmanın
karşılığı olarak verilen para veya mal


1. Akid Yapan İki Kişi





Onlardan biri, çalışma karşılığında ceâleyi kendisine
vacîb kılan kişidir. Bu kişinin âkil, baliğ ve reşid olması şarttır. Diğer kişi
ise, işi (çalışmayı) yapacak olan kişidir. O kişi işi yaptığında ceâle'yi
haketmiş olur. Bu kişinin, belirli bir kişi olması şart değildir. Meselâ malı
çalınan kişi 'Çalınan arabamı getirene şu kadar mal vereceğim' dediğinde,
arabayı kimin getireceğini bilmemektedir. Arabayı kim getirirse -meçhul de olsa-
ceâle'yi hakeder.


2. Siga



-
'

Siga., para karşılığı yapılması istenen işe izin
verilmesine delâlet eden lafızdır. Meselâ kişinin 'Çalınmış olan arabamı geri
getirene şu kadar para vereceğim' demesi, veya kişinin, bir doktora 'Hastamı
tedavi edip sağlı­ğına kavuşturursan sana şu kadar para veririm' veya bir
öğretmene 'Oğluma okuma vey yazmayı öğretirsen sana şu kadar para vereceğim'
gibi lafızlar kullanması sigadır. İşi yapan kişinin bunu kabul etmesi şart
değildir. Zira işi yapan kişi meçhul olsa da ceâle geçerlidir. İşin yapıl­ması,
ceâle'nin geçerli olması için yeterlidir.


3. Çalışma





Bu çalışma, mal sahibinin ceâle'ye hak kazanmak için
şart koştuğu çalışmadır ki bu da yukarıdaki örneklerde olduğu gibi çalman malı
geri getirmek veya çocuğa okumayı-yazmayı öğretmek veya hastayı tedavi edip
sağlığına kavuşturmaktır. İcare'deki menfaat gibi amelin malum ol­ması şart
koşulamaz ve.amel meçhul olsa da, yani zaman ve çalışmayla sınırlanmamış olsa da
ceâle sahihtir.

Ceâle, bir fiil veya bir zamanla sınırîandırılsa da,
sınırlandırılmasa da sahihtir. Zira çalınan malı geri getirmek, çocuğa
okumayı-yazmayı öğret­mek bazen uzun, bazen kısa, bazen zor ve külfetli, bazen
de kolay olabilir. Bütün bunlar, yapılan işin kıymeti bakımından meçhul olablir.
Ancak ihtiyaç nedeniyle affedilmiştir (hoşgörülmüştür).


4. Mal
Sahibinin, Çalışmanın Karşılığı
Olarak Kendisine Vacib Kıldığı
Para veya Mal






Çalışmanın karşılığı olarak tayin edilen malın malum
olması şarttır. Çünkü bu akid, karşılıklı ivaz akdidir. Bu akid, meçhul bir
ivazla caiz ol­maz. Mal sahibi, kaybolan malını geri getiren kişi için meçhul
bir ceâle şart koşarsa, akid fasid olur. Ancak işi yapan kişi, ücretin mislini
hakeder. Zira sahih olması halinde belli bir malın vacib olduğa her akdin, fasid
olması durumunda misli vacib olur.


Ceâle'nin Hükümleri





1. Bu akid,
caiz olmakla birlikte lâzım değildir.

Çünkü hem mal sahibi, hem de işi yapacak olan kişi
dilediği anda -diğer taraf razı olsa da olmasa da, bilse de bilmese de- bu akdi
feshede­bilir. İvaz sebebiyle akid meçhul bir amel üzerinedir ve bu nedenle
taraf­lardan herbiri için akdin feshi caizdir. Eğer âmil akdi feshederse -birşey
yapmış olsa da- hakkını kaybetmiş olur. Çünkü ceâle, iş bitirildiğinde
hakedilir. İşi yarıda bıraktığı için hakkı sakıt olmuştur. Zira kişi, ancak işi
yaptıktan sonra ceâle'yi haketmiş olur. Şayet iş sahibi -işe başlamadan önce-
akdi feshederse, birşey vermesi gerekmez. Çünkü fesh çalışanın menfaatine zarar
vermeden önce gerçekleşmiştir. Ancak işe başlandıktan sonra feshederse, yapılan işe mukabil ücret-i misil vermesi
gerekir. Çünkü şart-ı ivaz sebebiyle çalışanın menfaatinin bir kısmına zarar
ver­miştir ve ücretini de ödemesi gerekir.

2. Kişi,
ceâle'yi ancak mal sahibinin izninden sonra hakeder.

Meselâ mal sahibi 'Kaybolan falan malımı bulup getirene
şu kadar para vereceğim1 dese, bir kişi onun iznini almadan aramaya başlasa Ve
kaybolan malı bulup getirse, ceâle'yi almaya hak kazanamaz. Nitekim kayıp bir
malı bularak sahibine teslim eden veya birisinin çocuğuna ken­diliğinden
okumayı-yazmayı öğreten kişi hiçbir ücret talep edemez; zira menfaatini bir
bedel olmaksızın bağışlamış olacağından birşey haketme-miştir. Mal sahibi, bir
kişiye çalışma izni verirse, o işi çalışma izni almayan bir başkası yaparsa -o
kişi halk arasında böyle işleri yapmakla tanınsa bile- hiçbir karşılık talep
edemez. Çünkü mal sahibi ona herhangibir şey vermeyi tekeffül etmemiş, o da
herhangibir şey alacağını söylememiştir. Bu bakımdan onun çalışması teberru
kabul edilir.

3- Çalışan
kişi, ceâle yoluyla tayin edilen ücrete ancak işi bitirdikten sonra müstahak
olur.

Meselâ bulunup sahibine teslim edilmesine bağlı olan
ceâle, kişinin maiı bulup sahibine teslim etmesinden sonra veya bir çocuğa
okumayı-yazmayı öğretmeye bağlı olan ceâle, kişinin çocuğa okumayı-yazmayı
öğretmesinden sonra hak edilir.

Çalışmaya birden fazla kişi katılırsa, -bazıları
diğerlerinden fazla ça­lışmış olsa da- ücret, aralarında eşit şekilde taksim
edilir. Zira herbirinin yaptığı işe
nisbeüe ceâle tevzi edilene kadar, amel tesbit edilemez.

4. Çalışma
sona ermeden önce
ceâle'de artırma veya eksiltme yapmak caizdir.

Meselâ mal sahibi, bir kişiye 'Şöyle şöyle yaptığın
takdirde sâna on dinar vereceğim' dedikten sonra 'Bu işi yap sana 20 dinar
vereyim' veya 'Bu İşi yaptığında sana 5 dinar vereceğim' derse, yaptığı eksiltme
veya ar­tırma geçerli olur. Ancak bu eksiltme veya artırmanın, kişi çalışmaya
baş­lamadan önce yapılması şarttır. Mal sahibi, kişi çalışmaya başladıktan sonra
eksiklik veya fazlalık yaparsa, çalışan kişiye ücret-i misil verilir. Çünkü
ikinci, birincisini feshetmiştir. Çalışma esnasında ceâie akdi fes-holduğunda
ücret-i misil'e dönülür. Mal sahibi, işe başlanmadan önce eksiklik veya fazlalık
yaparsa, çalışacak muayyen kişi de bundan haberdar olmazsa veya ilgili kişiye
bildirilmemişse -en kuvvetli görüşe göre- çalışan kişiye ücret-i misil
verilir.

5. Mal sahibi
ile çalışan kişinin ihtilaf etmesi.

Mal sahibi ile çalışan kişi ceâle'nin şartında ihtilaf
ederlerse, meselâ çalışan kişi 'Şu iş karşılığı şu kadar paranın ceâle olarak
verileceği husu­sunda anlaşLık' derse, mal sahibi de 'Ben böyle bir şart
koşmadım' derse, burada yeminie beraber mal sahibinin sözüne itibar edilir.
Çünkü aslolan. şartın olmamasıdır. Zira çalışan kişi, hem tazminat iddia ediyor,
hem de ihtilaf ediyor.. Asi ise mal sahibinin yanındadır. Dolayısıyla da yeminle
beraber onun sözüne itibar edilir. Ceâle'nin şart olduğu bir çalışmada ihtilaf
etmeleri halinde de durum böyledir. Meselâ mal sahibi 'Ben ücreti, çalınmış olan
otomobilimin geri getirilmesi şartıyla tekeffül ettim' dese, çalışan kişi de
'Hayır, sen zayi olan falan malının geri getirilmesi şartıyla ücreti tekeffül
ettin' dese veya kişi 'Bu İşi ben yaptım' dese, mal sahibi de 'Hayır, sen
yapmadın, falan kişi yaptı' dese, her iki durumda da yeminle beraber mal
sahibinin sözüne itibar edilir. Çünkü çalışan kişi, aslı meydanda bulunmayan
birşey üzerine yapılan akidde ceâle'nin şart koşulduğunu, kişinin
zimmetinin bu şartla
meşgui olduğunu iddia etmektedir. Oysa aslolan beraat-ı
zimme'dir. Mal sahibi ile çalışan kişi ceâle'nin miktarında veya cinsinde
ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi 'Bana 1000 dirhem vermeyi şart koştun'
dese, mal sahibi de 'Ben 500 dirhem vermeyi şart koştum' dese veya çalışan kişi
'10 dinarı şart koştun' dese, mal sahibi de '10 dirhemi şart koştum' dese, her
ikisi de yemine davet edilir, yemin ettiklerinde ikisinin sözü de
düşer.

Mal sahibi ile çalışan kişi, çalışma hususunda
ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi 'Sadece çalışma karşılığı olarak
bana şunu şart koştu' dese, mal sahibi de 'Bu çalışma üzerine şu şartı
koştum'.dese, yine aynı şekilde her ikisine yemin teklif edilir, yemin
ettiklerinde ikisinin de sözü düşer.

Ceâle'nin
İcare'den Ayrıldığı Hususlar Ceâle birkaç noktada icare'den
ayrılır:

1. Ceâle'de, meçhul bir çalışma caizdir.
İcare'de ise çalışmanın belli olması gerekir.

2. Ceâle'de muayyen olmayan işçiyle çalışma
caizken, icare'de de­ğildir.

3- Ücretle
çalışan kişinin işi-kabul etmesi gerekir. Fakat ceâle'de, çalışanın kabul etme
şartı yoktur.

4. Kişi, ancak işi bitirdikten sonra ceâle'yi
hak eder. Ceâle'nin, iş bit­meden önce verilmesi şart koşulursa, akid fasid
olur. İcare'de ise, ücretin iş bitmeden önce verilmesini şart koşmak
caizdir.

5. Ceâle -yukarıda da belirttiğimiz gibi- caiz
olan bir akiddir. (Yani taraflardan biri istediği anda onu feshedebilir). Ücret
karşılığı yapılan ça­lışma akdi (icare) ise lüzumlu bir akiddir. (Yani
taraflardan biri, diğerinin rızasını almadan akdi
feshedemez).






[1] Buharî/2156, Müslim/2201
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ceale - safii
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» lakit - safii
» levh - safii
» ikale - safii
» sarf - safii

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
sitem :: İslamiyet :: İslami Bilgiler :: Mezhepler-
Buraya geçin: