muhtelif sebeblerinden biriside ebed için yaratılan kalb ve ruhun fena ve faniler ile tatmin olmamasıdır.5.9. ve 21. sözde bu bahis güzel bir şekilde izah edilmiştir... 21.sözden bir paragrafla bu konuya değinelim...
İKİNCİ İKAZ: Ey şikem-perver nefsim! Acaba: Hergün hergün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin; sana onlar usanç veriyor mu! Mâdem vermiyor; çünki, ihtiyâc tekerrür ettiğinden, usanç değil belki telezzüz ediyorsun. Öyle ise: Hâne-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayâtı ve lâtife-i Rabbâniyyemin havâ-yı nesimini cezb ve celbeden namaz dahi, seni usandırmamak gerektir. Evet, nihayetsiz teessürat ve elemlere maruz ve mübtelâ ve nihayetsiz telezzüzâta ve emellere meftun ve pürsevda bir kalbin kut ve kuvveti; herşeye kadir bir Rahîm-i Kerîm’in kapısını niyaz ile çalmakla elde edilebilir. Evet, şu fâni dünyada kemâl-i sür’atle vaveylâ-yı firakı koparan giden ekser mevcûdâtla alâkadar bir ruhun âb-ı hayâtı ise; herşeye bedel bir Mâbûd-u Bâki’nin, bir Mahbûb-u Sermedî’nin çeşme-i rahmetine namaz ile teveccüh etmekle içilebilir. Evet fıtraten ebediyyeti isteyen ve ebed için halkolunan ve ezelî ve ebedî bir Zâtın âyinesi olan ve nihayetsiz derecede nazik ve letafetli bulunan zîşuur bir sırr-ı insânî, zînur bir lâtife-i Rabbâniyye; şu kasavetli, ezici ve sıkıntılı, geçici ve zulümatlı ve boğucu olan ahvâl-i dünyeviyye içinde, elbette teneffüse pek çok muhtaçtır ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir.