sitem sitem |
|
| Nefse karsi koymak hakkinda sohbetler | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: Nefse karsi koymak hakkinda sohbetler 30.04.08 15:20 | |
| En büyük cihad; kişinin, kendi nefsine karşı verdiği cihaddır." Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, bir gâzâ dönüşü mola yerinde sahâbeye yaptığı sohbette: "Büyük cihada başlıyoruz." deyince, sorarlar: "Ey Allah'ın Resûl'ü, bundan daha büyük cihad var mı?" Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz buyururlar: "Evet, kişinin kendi nefsine karşı yaptığı cihad, cihad-ı ekberdir." Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz'in cihad-ı ekber olarak tarif ettiği, kendi nefsimize karşı cihad nasıl bir şeydir? Nasıl gerçekleşir? Muhterem okuyucular, her zaman olduğu gibi, hadîsteki mesajın gerçek mânâsına ulaşabilmek için, bu konudaki Kur'ân-ı Kerim âyetlerini araştırmak zorundayız. Acaba bu konuda Rabbimiz ne buyuruyor? Bizimle Allah arasında, Allah'ın vaazettiği 28 basamaklık bir dizayn söz konusu olup, bütün insanlar Allah tarafından hanif fıtratıyla yaratılırlar ve Allah bütün insanlar için de hanif dînini seçmiştir. Kulvara herkes eşit şartlarda başlar. Ama eşit şartlarda hayata başlayan insanların olaylara karşı davranış biçimlerine göre, Allahû Tealâ bir kısmını seçer, bir kısmını seçmez. Seçilmeyenler, insanlara zulmedenler, Allah'a isyan edenlerdir. İkinci basamakta Allah'ın seçtikleri, üçüncü basamakta ise Allah'a yönelenler, Allahû Tealâ'ya ulaşmayı dileyenler vardır. İşte muhterem okuyucular, asıl hayat bu noktadan itibaren başlar. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
Kim Allah'a mülâki olmayı, (ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırmayı) dilerse, Allah'ın tayin ettiği o gün mutlaka gelecektir. Allah işitir ve bilir. Öyleyse insanoğlu üçüncü basamakta, kendisine bir hedef seçiyor: Allah'ın Zat'ı. Allah'ın bütün insanları üç tane vücut, serbest irade ve aklın standartları içerisinde yarattığını görüyoruz. Allah'ın insana verdiği üç vücuttan sadece ruhumuz Allah'ın Zat'ına ulaşabilir. Kendimiz için hedef tayin ettiğimiz Allah'ın Zat'ına ruhumuzun ulaşabilmesi, nefsimizin tezkiyesine bağlıdır. İşte cihad-ı ekber, kişinin kendi nefsine karşı yaptığı cihad yani nefs tezkiyesi ve tasfiyesidir. 29/ANKEBUT-6: Ve men câhede fe innemâ yucâhidu li nefsih(nefsihi), innallâhe le ganiyyun anil âlemîn(âlemîne). Kim cihad ederse mutlaka nefsiyle (nefsi için) cihad etsin. Muhakkak ki; Allah, âlemler üzerine Ganî'dir. (Âlemlerden müstağnidir, münezzehtir.) 1- CİHAD, NEDEN NEFSE KARŞIDIR? Nefs, başlangıç noktasında tamamen karanlıklardan müteşekkildir: Cehalet, cimrilik, dedikodu, fitne ve fesat, haset, hırs, isyan, iptilâlar, kin ve adavet, kibir, küfür, mürayilik, nankörlük, öfke ve gayz, vefasızlık, sabırsızlık, yalan, zan ve zulümden oluşan bu 19 tane afetin hepsi, nefsimizin manevî kalbinde vardır. Yetmez, nefs kalbinin içerisinde küfür kelimesi var. Ve kalp mühürlüdür. Bu özelliklerin gereği olarak nefsimiz, insanda şeytanın temsilcisi, şeytanın insandaki melceidir. Şeytan, 19 tane afete tesir etmek suretiyle bizi kumandasına alır ve yönlendirir. Ama Rabbimiz, bizden âmenû olmamızı, mü'min olmamızı ve ruhumuzu, fizik bedenimizi Allah'a teslim etmemizi ve sonunda da nefsimizi de Allah'a teslim ederek, nefsimize karşı cihad-ı ekberi kazanmamızı istiyor. 2- NEFSİN CİHAD-I EKBERİ Kur'ân-ı Kerim'e baktığımız zaman Allahû Tealâ'nın bu istikamette birçok âyet-i kerimesinin mevcut olduğunu görürüz. Nefsimizin tezkiyesine başlayabilmemiz için, fî sebîlillah, Allah'ın sebîli üzerinde olmamız lâzımdır. Ama Allah'ın sebîline kendi kendimize değil, Allah'ın bizim için tayin ettiği mürşide tâbî olmakla ulaşırız. 5/MAİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne). Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz. 16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi. Öyleyse Allah'ın, bizi Kendisine ulaştıran bir sebîle ulaştırabilmesi, mutlaka Allah'ın bizim için tayin ettiği mürşidi Allah'tan istememize bağlıdır. Allah bize mürşidi gösterir de tâbî olursak, o tâbî olduğumuz an fî sebîlillah oluruz. Ve Allah'ın o kişinin üzerine Rahîm esmasıyla tecellisiyle, o kişinin başgözleri üzerindeki hicab-ı mesture kaldırılır. Böylece kişi, irşad kademesini, Allah tarafından tayin edilen mürşid olarak idrak eder. Kulaklardaki vakra kaldırılır. Mürşidin sözlerinin Hakk'tan inen sözler olduğunu işitir. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Nefse karsi koymak hakkinda sohbetler 30.04.08 15:20 | |
| 1- Kalbinin mührünü açar. 2- Kalpteki küfrü dışarı alır. Kalbindeki ekinnetin alınıp, ihbatın konulmasıyla da o kişi sadece işitmekle kalmaz, idrak eder ve böylece akleder. Allahû Tealâ, kişinin kalbine ulaşır. O kalbi başlangıç noktasında şeytana dönükken, Kendisine çevirir: 50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîb(munîbin). Gaybte Rahmân'a huşû duyan ve (Allah'a) dönük bir kalple (Allah'ın huzuruna) gelenlerdir. Kişi daha evvel Allah'a ulaşmayı dilemeli, talebimiz Allah'a ulaşmalı ki, Allah tarafından kabul görsün, Allah da bizi Kendisine ulaştırmayı dilesin ve bunun gereği olarak da göğsümüzden kalbimize nur yolunu açsın 6/EN'AM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec'al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa'adu fîs semâi, kezâlike yec'alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu'minûn(yu'minûne). Artık Allah kimi hidayete erdirmeyi dilerse onun göğsünü teslime (İslâm'a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir. Çünkü Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz şöyle buyuruyor: "Men habbebe likaiallâhi habbellâhi likâihi." (Kim Allah'a ulaşmaya muhabbet beslerse, Allah da o kişiyi Kendisine ulaştırmayı diler.) 1- O halde birinci adım (Allah'a ulaşmayı dilemek), hep bizden gelir. 2- Göğsümüzden kalbimize rahmet yolunun açılmasıyla, dört tane kalp şartının sahibi oluruz: 3- Allah kalbimizdeki ekinneti alır. 4- İhbatı koyar. 5- Kalbi Kendisine çevirir. 6- Ve kalbe giden rahmetin yolunu açar. Bu kalp özelliklerinin sahibi olan insan, Allah kelimesini tekrar ederse (bu kelime şifredir) Allah'ın katından bir çift nur mutlaka o kişinin göğsüne gelir. Açılan nur yolunu takip eder. Kalbe ulaşır. Kalpte îmân kelimesi mevcut olmadığı için fazılları çekecek olan manyetik alan yoktur. Bu, fazlın kalbe ulaşmasına bir engeldir. Fazl, kalbe giremez. Sadece rahmet içeriye girer. Ve o kişi, huşû sahibi olur. İşte huşû sahibi olmak, Allah yolunda bir dönüm noktasıdır. Allahû Tealâ buyuruyor ki: 2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne). (Allah'tan) sabırla ve namazla yardım (istiane) isteyin. Fakat muhakkak ki bu (HACET NAMAZI ile kişiyi Allah'a ulaştıran MÜRŞİD'i sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir. Allahû Tealâ, huşû sahiplerine vaadettiği mürşidi, ona tâbî olmamız için gösterir. Bu tâbiiyetle 7 tane ni'metin sahibi oluruz: 1. ni'met: Devrin imamının ruhu başımızın üzerine gelir yerleşir. O noktadan itibaren bizi şeytanın zülmanî tesirlerine karşı korur. 2. ni'met: Kalbe îmânı yazar. 3. ni'met: O güne kadar işlemiş olduğumuz bütün günahları Allah, sevaba kalbeder. Ve her derecatımıza 100 katını vermeye başlar. 4. ni'met: Eğer devrin imamına doğrudan tâbî isek, ruhumuz bizim bedenimizden ayrılır ve Sıratı Mustakîm'e ulaşır. Ama bir kavmin resûlüne, ona bağlı olan bir velî mürşide bağlanmışsak, o zaman o sebîl vasıtasıyla Allahû Tealâ'nın sebîline yani Sıratı Mustakîm'e ulaşmış oluruz. 5. ni'met: Fizik vücut şeytana kul olmaktan kurtulup Allah'a kul olmaya başlar. 6. ni'met: Nefs tezkiyeye başlar. 7. ni'met: İrade, nefsin afetleri azaldıkça güçlenir. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Nefse karsi koymak hakkinda sohbetler 30.04.08 15:20 | |
| /MAİDE-16: Yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi ve yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin). Allah, rızasına tâbî olan kişiyi O'nunla (Resûl'ü ile) teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten nura) çıkarıp Sıratı Mustakîm'e hidayet eder (ulaştırır).
Ruh, Allah'a ulaşmak üzere Sıratı Mustakîm'e adım atmıştır. Çünkü o kişi Allah'ın Zat'ını dilemiştir. Allah'ın Zat'ı, ruha meab olacaktır. Kendisi için Allah'ın Zat'ını hedef ittihaz eden bu insan için, Allah'ın Zat'ı teslim yurdudur. Teslim yurduna ulaştıran yollar da, subulesselâm'dır. O halde kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ bu âyet-i kerimede ifade ettiği gibi onu teslim yollarına ulaştırır. Cihad, sebîl üzerinde gerçekleşen bir olgudur. Hucurat-15'te de Allahû Tealâ, Resûlullah'a kalben tâbî olanları söyler:[/color][/i] 49/HUCURAT-15: İnnemel mu'minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh(sebîlillâhi), ulâike humus sâdikûn(sâdikûne). Mü'minler muhakkak o kimselerdir ki; Allah'a ve resûlüne îmân ederler. Bundan sonra şüpheye de düşmezler. Mallarıyla, nefsleriyle Allah yolunda cihad ederler. İşte bunlar sadıklardır. Buradaki sadakat, kişinin mürşide tâbiiyetini ifade eder. Nefsimize karşı cihad-ı ekberi başarabilmemizin yegâne vasıtası zikirdir. Diğer vasıta emirler mücahede ve riyazet olup, bunlar sadece zikri artıran temel olgulardır. Muhterem okuyucular, tâbiiyetle zikrimiz boyunca sürekli kalbimize Allah'ın rahmetiyle fazıllar, rahmetiyle salâvât nurları gelir. Bu nurlar mührü açılmış, içine îmân yazılmış, hareketli hale gelen takva kapısını aşağı doğru iter ve alttaki füccur kapısını kapatır. Ve zikir boyunca Allahû Tealâ'nın rahmeti, kargo uçağı görevi yaparak, Allah'ın katından fazılları, kalbimizin içerisine taşır. Fazıllar, îmân kelimesinin etrafında birikmeye başlar. Îmân kelimesi cazibe merkezidir. Karanlıklar, bu îmân kelimesinin çekim gücünü azaltan bir fonksiyon eda ederler. Bunun üzerine Allahû Tealâ'nın ikinci çift nuru devreye girer. Rahmet nurları salâvâtı da taşır. Ve îmân kelimesinin çekim gücünü azaltan karanlıkları böylece engeller, çekim gücünü azaltmasına mani olur. Bir kısım fazılların, zikrin bitiminden sonra gitmesine karşılık, îmân kelimesine yapışan bir kısım fazl kalıcıdır. İşte bu kalıcı fazıllar oranında nefsimiz tezkiye olmuştur, biz nefsimize karşı, o oranda cihadı gerçekleştirmişizdir. Nefs-i Emmare, Nefs-i Levvame, Nefs-i Mülhime, Nefs-i Mutmainne, Nefs-i Radiye, Nefs-i Mardiyye ve Nefs-i Tezkiye kademelerini bir bir geçtiğimiz zaman Allahû Tealâ'nın dizaynı şudur: Her tezkiye kademesinde, kalbimizde %7 fazl birikimini gerçekleştirir. Nefs-i Emmare'de %7, Nefs-i Levvame'de %7, Nefs-i Mülhime'de %7, Nefs-i Mutmainne'de %7, Nefs-i Radiye'de %7, Nefs-i Mardiyye'de %7 ve Nefs-i Tezkiye'de %7 olmak üzere toplam %49. %2'de rahmet nuru vardı: %51. Her %7 kalbimizdeki fazl birikimine karşılık, ruhumuz da bir gök katı yükselir. Yedinci tezkiye kademesinin sonunda ruhumuz, yedinci gök katında ve kendi kader hücresinden sonsuzluğu aşarak, Yokluk'ta Allah'ın Zat'ına ulaşır. Allah'ın Zat'ında ifna olur, yok olur. Nefsimize karşı cihadı %51 oranında gerçekleştirdiğimiz zaman birinci menzilimize ulaşmış, ruhumuzu Allahû Tealâ'ya teslim etmişizdir. Cihad bitmiş midir? Hayır. Allahû Tealâ, fizik bedenimizin da Allah'a teslimini istiyor. Nefsimize karşı %81 cihadı gerçekleştirdiğimiz zaman bu tahakkuk eder. Allahû Tealâ, nefsimize karşı cihadı da gerçekleştirmemizi istiyor. Bu da kalbimizin %100 nurlandığı zaman olgunlaşan bir meyvedir. Allahû Tealâ, şöyle buyuruyor: 29/ANKEBUT-69: Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le meal muhsinîn(muhsinîne). Bizim içimizde (aramızda, bizim için) cihad edenleri mutlaka yollarımıza ulaştırırız (hidayete erdiririz). Muhakkak ki Allah, muhsinlerle beraberdir. Allah'ın Zat'ında ruhu yok olan kişi, artık Allah'ın Zat'ında cihad edendir. Altı ay içinde Allahû Tealâ birinci menzile bizi ulaştırır. Ahiret saadetinin üçüncü cennetini, dünya saadetinin yarısını Allahû Tealâ bize garanti eder. Ama işte bu noktadan itibaren bizim gerçekten cihad edip etmediğimiz ortaya çıkar. Çünkü Allahû Tealâ bu noktadan itibaren bizi, bize gösterir. Allah yolunda gerçekten cihad eden birisi miyiz, yoksa Allah yolunda oturan birisi miyiz? Allah yolunda cihad eden sabırlılardan mı olmak istiyoruz, yoksa Allahû Tealâ'nın mürşidinden şüphe eden birisi miyiz? Muhterem okuyucular, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz ne buyuruyor: "Eğer Allah yolunda cihadı terkederseniz, Allah boynunuza zillet halkası vurur. Eski halinize dönersiniz. Tövbe etmedikçe o zillet halkası boynunuzdan alınmaz ve siz küfür üzere ölürsünüz." Nefsimize karşı cihadı bütünüyle gerçekleştirinceye kadar... 3- NEFSİN BAŞKALARINA OLAN CİHAD-I EKBERİ Konuya baktığımız zaman Allahû Tealâ, cihad-ı ekberle, kâfirlere karşı da cihad etmemizi istiyor: 25/FURKAN-52: Fe lâ tutııl kâfirîne ve câhidhum bihî cihâden kebîrâ(kebîren). Öyleyse kâfirlere itaat etme, onlarla büyük cihadı, O'nunla (Kur'ân-ı Kerim'le) yap. Allahû Tealâ, kâfirlere karşı cihad-ı ekberi daha da genişletiyor. Münafıkları da devreye alıyor ve buyuruyor ki: 66/TAHRİM-9: Yâ eyyuhen nebiyyu câhidil kuffâre vel munâfikîne vagluz aleyhim, ve me'vâhum cehennem(cehennemu), ve bi'sel masîr(masîru). Ey nebî! Kâfirlerle ve münafıklarla cihad et. Ve onlara galiz (sert) davran. Onların me'vası (barınacağı yer) cehennemdir. Ne kötü dönüş (varış) yeridir. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Nefse karsi koymak hakkinda sohbetler 30.04.08 15:21 | |
| Münafıklar ve kâfirlere nefsimizin cihadının en güzel örneğini Allahû Tealâ şöyle ifade ediyor:] 41/FUSSİLET-34: Ve lâ testevîl hasenetu ve les seyyieh(seyyietu), idfa' billetî hiye ahsenu fe izellezî beyneke ve beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm(hamîmun). Hasenat (sevaplar) ile seyyiat (günahlar) eşit değildir. Sen yapılanı ahsen olan (davranışla) söndür (önle). O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi, muhakkak ki yakın dost olmuştur. İşte bu kişiler, seyyiate hasenatla karşılık verenler, cihad-ı ekberi gerçekleştirenlerdir. Seyyiate hasenatla mukabele edenler bir bakıyor ki, ona karşı düşman olan kişi dost olmuştur. O da Allah'ın safları arasına girmiştir. Bu Allah dostu, cihadı silâhıyla yapsaydı? Sadece bir kişi azalırdı. Ama cihad-ı ekberde düşmanlardan bir kişi azalıyor ve dostlardan bir kişi artıyor. Yani cihad-ı ekber daima cihad-ı sagirden üstündür. Onun için Allahû Tealâ bu konuya değiniyor. Burayı özellikle ifade buyuruyor. Muhterem okuyucular, Nisa Suresinde Allahû Tealâ bize bir mesaj veriyor: 4/NİSA-95: Lâ yestevîl kâıdûne minel mu'minîne gayru ulîd darari vel mucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlihim ve enfusihim, faddalallâhul mucâhidîne bi emvâlihim ve enfusihim alel kâidîne dereceh(dereceten) ve kullen vaadallâhul husnâ ve faddalallâhul mucâhidîne alel kâıdîne ecren azîmâ(azîmen). Mü'minlerden, özür sahipleri hariç oturanlar ile Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değillerdir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri derece bakımından, oturanlara göre üstün (faziletli) kıldı ve Allah herbirine hüsna (güzellik) vaadetti ve Allah mücahitleri, oturup kalanlar üzerine büyük bir ecirle üstün kıldı. Yani bir özrü olmaksızın oturanla, Allah yolunda malıyla mülküyle cihad eden bir olmaz. Mallarıyla, nefsleriyle cihad edenleri, oturanların üzerine dereceler bakımından üstün kılmıştır. Ama her ikisine de cenneti verir. O halde burada görüyoruz ki, ruhunu Allah'a teslim ettikten sonra her zaman Efendimiz'in ifade ettiği gibi arabada oturanlar var, arabayı çekenler var. Bir de fıska düşenler söz konusudur. Rabbimiz buyuruyor: [i]5/MAİDE-54: Yâ eyyuhellezîne âmenû men yertedde minkum an dînihî fe sevfe ye'tîllâhu bi kavmin yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû ezilletin alâl mu'minîne eizzetin alâl kâfirîn(kâfirîne), yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne levmete lâim(lâimin) zâlike fadlullâhi yu'tîhi men yeşâ(yeşâu) vallâhu vâsiun alîm(alîmun). Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Sizden kim dîninden dönerse, Allah onun yerine (ileride öyle) bir kavim getirir ki; Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Mü'minlere karşı daha alçak gönüllü, kâfirlere karşı daha (başları dik, vakarlı ve) güçlüdürler. Allah yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayanın, kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu, dilediğine (lütfeder), verir. Allah'(ın, fazlı ve lütfu gayet geniş), Vâsi'dir (herşeyi bilen), Alîm'dir.
O halde bu noktadan itibaren zikrimizi arttırmamız lâzım. Fenâ kademesinde zikir artışı, kalbimizdeki nur miktarının, fazılların %10 artmasını sağlar. Beka kademesindeki zikir artışı, kalbimizdeki fazılların %10 daha artışını gerçekleştirir. Zühd kademesinde %10 ve teslim kademesinde %10. Böylece fizik vücudumuzu Allah'a teslim ettiğimiz zaman, kalbimizdeki nur miktarı, %91'dir. Yani nefsimize karşı cihad-ı ekberi, %91 oranında gerçekleştiren birisiyiz. Allahû Tealâ, açıkça bizlere bunları söylüyor. O halde cihad-ı ekber devam ediyor. 19 afetten bir tanesi de sabırsızlıktır. Allahû Tealâ, bizden cihad edenleri ve sabırlıları kesinlikle belirleyecek. Öyleyse muhterem okuyucular, Allahû Tealâ, sürekli nefsimize karşı cihad içerisinde olmamızı, sürekli zikir artışı içerisinde olmamızı istiyor 3/AL-İ İMRAN-142: Em hasibtum en tedhulul cennete ve lemmâ ya'lemillâhullezîne câhedû minkum ve ya'lemes sâbirîn(sâbirîne). Yoksa siz, Allah sizden cihad edenleri belli etmeden ve sabredenleri belli etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız (hesap ediyordunuz)? 61/SAF-11: Tu'minûne billâhi ve resûlihî ve tucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlikum ve enfusikum, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn(ta'lemûne). Allah ve resûlüne îmân sahibi iseniz, mallarınızla ve nefsinizle Allah yolunda cihad edersiniz. Sizin için bu hayırlıdır, eğer bilseniz... Bu noktadan itibaren o kişinin sabrı genişleyecek, genişleyecek, genişleyecek, daimî zikre ulaştığı zaman artık geri dönüş mümkün değildir. Bu kişi dik yokuşu aşmıştır. O noktadan itibaren artık ondan sonra otomatik bir dizayn içerisinde kişi nefsini de Allah'a teslim edecektir. Ulûl'elbab'ta birinci müzeyyen olma gerçekleşir. Hikmetin 7 şartı, 7 tane müzeyyen kademesi daha 14 eder. Tövbe-i Nasuh'la tövbe ile birlikte 5 kademede kalbimiz müzeyyen olacaktır. Allahû Tealâ, o kişiye salâh nurunu da verecek, böylece o kişi iki nurun da sahibi olacaktır. Ve Allahû Tealâ, bu kulunun iradesini de bağlayacaktır |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Nefse karsi koymak hakkinda sohbetler 30.04.08 15:21 | |
| Allah'ın velî mürşidleri irade bağlanmasına, kavmin resûlleri iradenin ref'ine ve devrin imamı (huzur namazının imamı) Allah'ın tasarrufuna ulaşmış olanlardır. İrşadı gerçekleştiren devrin imamıdır. Kavmin resûlleri, velî mürşidler sadece irşada vesile olanlardır. Aynı standart içerisinde cihadı gerçekleştiren huzur namazının imamı, Allah'ın resûlüdür. Diğerleri sadece kişinin nefsinin cihadında vesile olanlardır. 4- HAKİKİ CİHAD-I EKBER Cihadı gerçekleştirenler için Allah katında en üst seviyede dereceler vardır. Ama iradesini de Allah'a teslim eden, dördüncü menzile ulaşan kişiler için de cihad yine bitmiyor. Hac Suresi bu konuya ışık tutuyor: 22/HAC-78: Ve câhidû fîllâhi hakka cihâdih(cihâdihi), huvectebâkum ve mâ ceale aleykum fîd dîni min harac(haracin), millete ebîkum ibrâhîm(ibrâhîme), huve semmâkumul muslimîne min kablu ve fî hâzâ li yekûner resûlu şehîden aleykum ve tekûnû şuhedâe alen nâs(nâsi), fe ekîmûs salâte ve âtûz zekâte va'tesımû billâh(billâhi), huve mevlâkum, fe ni'mel mevlâ ve ni'men nasîr(nasîru). Allah için hakkıyla cihad edin. O sizi seçti. Babanız İbrâhîm'in yolu olan dînde, sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce de peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için size müslüman (teslim olmuş) adını veren, O'dur. Artık namazı kılın, zekât verin, Allah'a sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel dost (mevlâ), ne güzel yardımcıdır.
(Bu âyette geçen resûl, her zaman devrin imamıdır.) O halde dikkat edin burada kişi, iradesini de Allah'a teslim edip bihakkın takvaya ulaştığı zaman Allahû Tealâ ona da emir veriyor. "Hakiki cihadla cihad edin!" Bu sefer nefsine karşı cihad değil de, tâbî olanların nefsinin cihadına katkıda bulunmak, onlara yardım etmek için, Allahû Tealâ onları vazifeli kılmıştır. Muhterem okuyucular, o halde burada bir sonuca ulaşıyoruz: İradenin Allah'a teslimiyle, hakiki cihad, cihad-ı ekber başlar. 14. basamaktan başlayan ve 28. basamağa kadar devam eden bir Allah'ın hakikati ile karşı karşıyayız. Bunun dışında Allah'ın bizden yapmamızı istediği herşey, kesinlikle bu cihad-ı ekberin kazanılmasında sadece vasıtadır. Asıl olan, Allahû Tealâ'nın emrettiği dizayn içerisinde nefsimize karşı cihadı gerçekleştirmemizdir. Nefsimizin manevî kalbinde 7 tane kalp şartı gerçekleşmezse hiç kimsenin Allah yolunda cihadı gerçekleştirmesi mümkün değildir. Öyleyse muhterem okuyucular, Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz, Allahû Tealâ bu gerçeklerden bizi haberdar kıldı. Sadece haberdar kılmadı, bütün asıl ve detaylarıyla öğretmekle de kalmıyor, Devrin İmamı ile öğrettiklerini bizlere yaşattırıyor. İnşaallahû Tealâ hepimizin, 14 asır evvel sahâbenin gerçekleştirdiği cihad-ı ekberi başarmamızı, iki cihan saadetinden ahiret saadetini bütün boyutlarıyla adn cennetlerinde yaşayan, iradesini de Allah'a teslim ederek dünyada da saadeti bütün boyutlarıyla yaşayan kişiler olmamızı ve bu noktaya Efendimiz'in himmetiyle ulaşmamızı, Rabbimizden dileyerek, konumuzu burada noktalıyorum. Allah hepinizden razı olsun. |
| | | | Nefse karsi koymak hakkinda sohbetler | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|