sitem sitem |
|
| Hadislerle cennet | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: Hadislerle cennet 30.04.08 14:58 | |
| Cennet, Cehennem haktır 1397 Ubâde İbn-i Sâmit radiya'llâhu anh'den rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Her kim: [Allah'dan başka ibâdet olunacak hiç bir ma'bûd yoktur, yalnız Allah vardır, şerîki yoktur; Muhammed de muhakkak Allâh'ın kulu ve O'nun Resûlüdür. Îsâ da Allâh'ın kulu ve Resûlüdür. Ve (tekvînî bir emir ile) Meryem (in rahmin) e bıraktığı bir kelimesidir. Ve (bu sûretle) Allah tarafından (hayat verilen) bir ruhtur. (Bir zî-hayattır). Cennet (in varlığı) haktır (ve gerçektir). Cehennem de haktır (ve gerçektir)] diye diliyle ikrâr ve kalbiyle tasdîk ederse, Allah o kimseyi (Cennet'in sekiz kapısından hangisini isterse oradan) Cennet'e kor. O, kul hangi amelde olursa olsun (ayırd etmez). Cennet-Cehennem insana yakındır 2036 Abdu'llah İbn-i Mes'ûd radiya'llahu anh'den rivâyete göre, Resûlullah Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Ashâb'ım!) Cennet sizin her birinize nalınının tasmasından daha yakındır, Cehennem de bunun gibi (yakın) dır. (Tâ'at Cennet'e, ma'sıyet Cehennem'e yaklaştırır).
Cennet ehli 1340 İmrân İbn-i Husayn radiya'llâhu anh'den rivâyet olunduğuna göre Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem: "Ben, (Mi'râc gecesi) Cennet'de baktım da ehl-i Cennet'in çoğunun fakirler olduğunu gördüm. Cehennem'e de baktım. Cehennem'dekilerin çoğunu da kadınlar (teşkîl ettiğini) gördüm" buyurmuştur. 1342 Yine Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den rivâyete göre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Cennet'e ilk giren bir cemâat vardır ki, onların yüzleri, ayın on dördüncü gecesindeki nurlu sûretine benzer. Onlar ağızlarından, burunlarından ve bedeninin sâir yerlerinden bir şey çıkarmazlar. Onların Cennet'teki kapları ve tarakları altın (ve gümüş) tendir. (Buhurdanlıklarının) udları, Ûd-i Hindîdir. Onların teri misktir. Ehl-i Cennet'ten her birinin iki kadını vardır ki, vücûdünün letâfetinden iki baldırı (kemiği) nin iliği etinin üstünden görünür. Ehl-i Cennet'in arasında ne ihtilâf vardır, ne de düşmanlık. Gönülleri (sanki) bir gönül. Onlar sabah, akşam Allah'ı tesbîh eder (ek zevk-yâb olur) lar. 1343 Yine Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den bir rivâyete göre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Cennet'e ilk giren bir cemâatin yüzleri, ayın on dördüncü gecesindeki sûreti gibi berraktır.) Bunların peşi sıra dâhil olanlar da en keskin zıyâ neşreden yıldızlar gibidir. Ehl-i Cennet'in gönülleri, bir kişinin gönlü (ndeki yekpâre irâdeye benzer bir fıtrat) üzerine (yaradılmış) tır. Onların aralarında ne ihtilâf vardır, ne husûmet. Ehl-i Cennet'ten her kişi için iki zevce vardır. Bunlardan her birinin baldırı (ndaki kemiği) nin iliği letâfetinden dolayı etinin ötesinden görünür. Onlar sabah, akşam Allâh'ı tesbîh ederler. Ne hasta olurlar, ne de (aksırıp) sümkürürler, (râvî Ebû Hüreyre) hadîsin gerisini de zikretmiştir (ki, bundan önceki tercümede geçti). 1348 Ebû Saîd-i Hudrî radiya'llâhu anh'den rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem: - Ehl-i Cennet Cennet'de kendilerinden yükseklerdeki (ehl-i guref denilen) bir takım köşklerin sâhiblerini (aralarındaki mesâfe farkından dolayı) güçlükle görebilirler. Nasılki (gündüz) şark veya garp ufkunda zıyâdâr kalan parlak yıldızı aradaki mesâfe uzunluğundan dolayı dikkatle bakanlar seçebilir! buyurmuş. Ashâb: - Yâ Resûla'llâh! O âlî köşkler Enbiyâ menzilleri midir?. Başkaları oralara erişemez mi? diye sordular. Resûlullâh: - Evet, o köşkler Enbiyâ menzilleridir. Fakat (Allah başkalarına da ihsân edebilir) hayâtım yed-i kudretinde bulunan All âh'a yemîn ederim ki: (Enbiyâ'dan başkaları) o erlerdir ki, onlar Allâh'a îmân ve Peygamberleri tasdîk etmişlerdir, buyurdu |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Hadislerle cennet 30.04.08 14:59 | |
| 1715 Ebû Saîd-i Hudrî radiya'llâhu anh'den rivâyete göre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kıyâmet günü (ehl-i Cennet, Cennet'e, Cehennemlikler de Cehennem'e ayrıldıktan sonra) ölüm, aklı, karalı alaca bir koyun sûretinde getirilecek. Bir dellâl: Ey Cennet halkı, diye bağıracak! Cennet'tekiler hemen boyunlarını uzatıp başlarını kaldıracaklar ve (bulundukları yerden çıkacak) bakacaklar, Şimdi dellâl: Bunu bilir misiniz? diye sorar. Ehl-i Cennet'in hepsi onu görerek: Evet biliriz, bu ölümdür, derler. Sonra dellâl: Ey Cehennem halkı, diye yüksek sesle seslenir! Onlar da boyunlarını uzatıp başlarını kaldırırlar. Ve (bulundukları berzahtan çıkıp korku içinde) bakarlar. Dellâl: Bunu biliyor musunuz, diye sorar. Onlar da hepsi onu görerek: Evet biliriz, bu ölümdür, derler. Bundan sonra koyun sûretindeki ölüm (Cennet'le Cehennem arasında) boğazlanır. Bundan sonra dellâl: "Ey Cennet halkı! Cennet'te ebedî yaşıyacaksınız, artık ölüm yoktur. (Cehhennem halkına da) Ey Cehennem'likler siz de karargâhınızda ebedîsiniz, size de ölüm yoktur!" diyecek. Bundan sonra münâdî: Bu gaflettekiler ehl-i dünyâdır âyetini okur. 1752 Huzâî Hârise İbn-i Vehb (radiya'llâhu anh)'den şöyle dediği rivâyet olunmuştur. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: Ashâbım, haberiniz olsun, size ehl-i Cenneti bildireyim: Her zayıf olan ve halk tarafından zayıf görülen (mütevâzı') her mü'min Cennet'liktir. (Halbuki) o mü'min Allâh (ın kerem ve inâyetine) yemîn etse, muhakkak ki Allah onu (ihsân ve inâyeti ile) yemîninde gerçek çıkarırdı. Ey Ashâbım, iyi dinleyiniz, size Cehennem halkını da bildireyim. Onlar da katı yürekli, kibirli ve hîlekâr, ululuk taslıyan kimselerdir. 2045 Ebû Sa'îd Hudrî radiya'llahu anh'den rivâyete göre, Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kıyâmet gününde (kürre-i) arz tandırda pişirilen bazlama ve pide gibi olur. Allahu Teâlâ onu yed-i kudretiyle çevirir, çevirir, (düzelinceye kadar) alt üst eder. Sizin biriniz yolculukta bazlamasını (tandıra koyup pişirinceye kadar) evirip çevirdiği gibi. (Bu muazzam pide uzun müddet mevâfıkta bekleyen) ehl-i cennet için sefer azığı olarak hazırlanır. Ebû Sa'îd Hudrî der ki: Bu sırada bir yahûdî geldi. Yâ Ebe'l-Kasim! Allah sana mübârek kılsın. Ehl-i cennetin kıyâmet günü yol azığı ne olduğunu haber vereyim mi? Dedi. Resûl-i Ekrem: Evet, buyurdu. Yahûdî: Resûl-i Ekrem'in buyurduğu gibi (kürre-i) arz bir pide kılınır, dedi. Bunun üzerine Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem bize baktı. Sonra (istiğrâb ile) son dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra yehûdî: Sana ehl-i cennetin ekmeklerinin katığını da bildireyim mi? Dedi. Bu da: Bâlâm ile Nûn'dur, dedi. Ashab: bunlar ne şeydir? Diye sordular, Yahûdî: Öküzle balıktır. Bu iki hayvanın ciğerinin (En nefis ve ciğere muallâk) münferid bir parçasını (Ehl-i cennetin havassından) yetmiş bin kişi yiyecektir, diye cevab verdi. 2051 İbn-i Ömer radiya'llahu anh'den rivâyete göre, Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Ehl-i Cennet Cennet'e, ehl-i Cehennem Cehennem'e (ayrılıb) gidince ölüm (mefhûmuna, gürbüz bir koç sûretinde vücud verilerek) getirilir. Tâ Cennetle Cehennem arasında yatırılarak kesilir. Sonra bu münâdî: Ey ehl-i Cennet artık ölüm yoktur, ey Cehennem halkı ölüm yoktur! Diye i'lân eder. Ehl-i Cennetin ferâhına bir ferah daha ziyâde olunur, ehl-i Cehennem'in de hüzün ve kederine bir hüzün daha yüklenir. 2052 Ebû Sa'îd Hudrî radiya'llahu anh'den rivâyete göre, Resûla'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Allah Tebâreke ve Teâlâ ehl-i Cennet'e: - Ey ehl-i Cennet! Diye hitâb eder. Onlar da: - Ey Rabbimiz! Ferman buyurunuz, emrinizi îfâya her zaman hazırız ve ubûdiyyette dâimiz, derler. Cenâb-ı Hak: - Nasıl, şu hâlinizden râzı mısınız? Buyurur. - Rabbimiz! Nasıl râzı olmayalım. Sen bize hiç bir kimseye vermediğin bunca ni'metleri ihsan buyurdun. - Size ben bunlardan daha şerefli bir ni'met vereceğim. - Rabbımız, bu ni'metlerden daha kıymetli nasıl bir ni'met olabilir ki?. - Sizden râzı ve hoşnut olmaklığımın şerefi size lâyık kılındı. Artık bundan böyle ebedî size darılmıyacağım. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Hadislerle cennet 30.04.08 14:59 | |
| Cennet ehlinin ilk yiyecegi 1368 Enes radiya'llâhu anh'den rivâyete göre demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in Medîne'ye gelmeleri haberi Abdullâh İbn-i Selâm'a erişmişti de o hemen Resûlullâh'a gelerek: - Yâ Muhammed! Ben sana üç suâl soracağım ki, bunların cevablarını yalnız Peygamber olan bilebilir? dedi: 1) Eşrât-ı sâatin (Kıyâmet alâmetlerinin) evvelkisi nedir? 2) Ehl-i Cennet (Cennet'e girdiklerinde) ilk önce hangi taâmı yiyecekler? 3) Çocuk ne cihetle babasına benzer, hangi bir sebeple de ana soyuna çeker? diye sordu. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: - Bu mes'eleleri önün sıra Cibrîl bana haber vermişti! buyurdu. Bunun üzerine Abdullâh: - (Bırak onu) o Cibrîl Melekler arasında Yehûdî düşmanıdır! dedi. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (asıl cevâba başlıyarak): - 1) Kıyâmet alâmetlerinin en öncesi bir ateştir ki, o, insanları Maşrık'tan Mağrib'e sürecektir. 2) Ehl-i Cennet'in yiyeceği ilk taâm da balık ciğerinin (sarkmış olan) fazlasıdır. 3) Çocuğun (baba ve ana soylarına) benzemesine gelince: erkeğin kadına cinsî münâsebette bulunduğu sırada erkeğin suyu kadınınkinin önüne geçerse, çocuk babaya benzer. Kadının suyu erkeğinkinin önüne geçerse, çocuk anaya benzer, buyurdu. Bunun üzerine Abdullâh İbn-i Selâm: - Kat'î sûrette ben şehâdet ederim ki, sen yâ Muhammed Allâh'ın (Hak) Peygamberisin" dedi. Bundan sonra İbn-i Selâm (devâmla): Yâ Resûla'llâh! Yehûd, insanı hayrette bırakacak sûrette yalan söyleyen, asılsız isnâd ve iftirâlarda bulunan haksız bir millettir. Eğer siz ben (im seciyemi, her hâlim) i onlardan sormazdan önce benim müslüman olduğumu duyup öğrenirlerse muhakkak onlar yanınızda bana (akla gelmedik) bühtân ve iftirâlarda bulunurlar. (Siz beni onlardan sorunuz!) dedi. Bunu müteâkip idi ki, Resûlullâh'ın huzûruna bir Yehûd (zümresi) geldi. Abdullâh da evi (n mahfûz bir tarafın) a çekiliverdi. Şimdi Resûlullâh Yehûdîlere: - Aranızdaki Abdullâh İbn-i Selâm nasıl adamdır? diye sordu. Yehûdîler: - O, bizim en yüksek bir âlimimizdir. Bu derece yüksek bir âlimimizin de oğludur. Yine İbn-i Selâm, bizim en hayırlımızdır ve en hayırlı bir sîmâmızın da oğludur! dediler. Bunun üzerine Resûlullâhsalla'llâhu aleyhi ve sellem: - Abdullâh müslüman olduysa ne dersiniz, (siz de müslüman olur musunuz?) diye sordu. Yehûdîler: - Böyle şeyden onu Allah korusun! diye karşıladılar. Bunun üzerine Abdullâh Yehûdîlere karşı çıktı. Ve: - "Eşhedü en lâ ilâhe illa'llâh ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh = bilirim (ey Yehûdî cemâati, size de) bildiririm ki, Allah'dan başka yoktur tapacak. Yine bilirim, bildiririm, Allâh'ın elçisidir Muhammed" dedi. Bu def'a da Yehûdîler: - O bizim şerîrimizdir, şerîrimizin de oğludur! demeğe başladılar. Ve İbn-i Selâm' (ın ırzı, nâmûsu, neseb ve şerefi) hakkında türlü iftirâlarda bulundular. (Bu mütenâkız şehâdet üzerine Resûlullâhsalla'llâhu aleyhi ve sellem: - Birinci şehâdetiniz bize kâfîdir; ikincisi ise lüzumsuzdur! buyurdu).
Cennet hürileri 1182 Enes İbn-i Mâlik radiya'llâhu anh'den Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Cennet hûrilerinden bir kadın yer halkına baksa hiç şüphesiz o, Cennet'le yer arasındaki fezâyı aydınlatır. Ve orayı bir güzel koku doldurur. Yine muhakkaktır ki, o kadının baş örtüsü, dünyâdan ve dünyâdaki her şeyden değerlidir.
Cennet nimetleri 551 (Abdullâh) İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhümâ'dan (da) küsûf bahsini uzun uzadıya zikrettiği rivâyet olunmuştur. (Müşârün-ileyh bu hadîste küsûf namazını ta'rîf ettikten) sonra şöyle demiştir: ...dediler ki: Yâ Resûlâ'llâh, (namaz içinde) durduğun yerden (görmediğimiz) bir şeye elinle uzandığını gördük sonra (yine namaz içinde irkilip geri geri geldiğini) gördük. Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem: "(Evet) ben cenneti gördüm ve bir (üzüm) salkımına elimle uzandım. Eğer o salkımı ben ele geçirebilseydim dünyâ bâkî kaldıkça ondan yerdiniz (de tükenmezdi). Âteş(-i cahîm) i de gördüm (lâkin) ömrümde bugün gördüğüm kadar çirkin, berbat hiçbir manzara görmemiştim. Cehennem'in ekser ahâlîsini de kadınlar olarak gördüm" buyurdu. "Yâ Resûla'llâh, ne sebeble (kadınlar buna müstahak oluyorlar?)" diye sordular. (Cevâben:) "Küfürleri sebebiyle" buyurdu. "Allâh'a îmân mı etmiyorlar?" (diye tekrar sordular). "Kocalarına karşı (küfrân-ı ni'met) ederler. İyiliğe karşı (küfrân-ı ni'met) ederler. (İçlerinden) birine dünyâ dünyâ oldukça iyilik etsen de sonra senden (marzîsine muhâlif ufacık) bir şey görse (hemen) senden hiçbir hayır görmedim ki der" buyurdu. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Hadislerle cennet 30.04.08 14:59 | |
| Cennete hesapsız girecekler 1926 İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhüma'dan şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlu'llâh Salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Bana bütün ümmetler arzolunup gösterildi: Bir, iki peygamber yanlarında onar, yirmişer, otuzar, kırkar ümmetleriyle berâber önümden geçmeğe başladılar. Bir peygamber de yanında bir ümmeti bile olmaksızın geçti. En sonu uzaktan büyük bir karaltı gösterildi. Bu (kesîf) karaltı nedir? Bu benim ümmetim midir? Diye sordum. Bu, Mûsâ peygamberle kavmidir? Diye cevab verildi, sonra bana ufka bak! Denildi. Bakınca ufku dolduran sevâd-ı a'zamı gördüm. Sonra bana semâ ufuklarının şurasına ve bu tarafına da bak! Denildi. Bir de ne göreyim! Bir sevâd-ı a'zâm baştanbaşa ufku kaplamıştı. Bana: Bu senin ümmetindir. Bunlardan yetmiş bin kişi hesâba çekilmeksizin Cennet'e girecektir, denildi. Resûl-i Ekrem (bu hitâbesinden) sonra (odasına) girdi. Ve (hesâba çekilmeden Cennet'e gireceklerin evsâfı hakkında) mecliste bulunanlara bir şey söylemedi, artık meclistekiler dağıldı. (Ve şöyle münâzara ediyorlardı): Biz, Allâh'a îmân ve Resûlü'ne itba' eden kimseleriz. Artık biz, Cennet'e hesapsız gideceğiz, yâhut: O bahtiyarlar evlâdlarımızdır, onlar İslâm câ'miası içinde doğmuşlardır. Biz ise câhiliyyet devrinde doğduk, diyorlardı. Bu münâzara Resûlu'llâh'a erişmekle hemen hâne-i saâdetten çıkıp: "Cennet'e hesapsız girecek mü'minler efsun etmiyenler, teşe'üm eylemiyenler, şifânın (Allah'dan olduğuna inanıp) keyden olduğuna inanmıyanlar ve her hususta Allâh'a tevekkül edenlerdir" buyurdu. Bunun üzerine 'Ukkâşe İbn-i Mihsen: Yâ Resûla'llâh, ben onlardan mıyım? Diye sordu. Resûl-i Ekrem: Evet onlardansın! Buyurdu. Sonra başka birisi ayağa kalkarak: Ben onlardan mıyım? Dedi. Resûl-i Ekrem: bu hususta 'Ukkâşe senden öne geçti! Buyurdu.
Cennete ilk girenler 1342 Yine Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den rivâyete göre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Cennet'e ilk giren bir cemâat vardır ki, onların yüzleri, ayın on dördüncü gecesindeki nurlu sûretine benzer. Onlar ağızlarından, burunlarından ve bedeninin sâir yerlerinden bir şey çıkarmazlar. Onların Cennet'teki kapları ve tarakları altın (ve gümüş) tendir. (Buhurdanlıklarının) udları, Ûd-i Hindîdir. Onların teri misktir. Ehl-i Cennet'ten her birinin iki kadını vardır ki, vücûdünün letâfetinden iki baldırı (kemiği) nin iliği etinin üstünden görünür. Ehl-i Cennet'in arasında ne ihtilâf vardır, ne de düşmanlık. Gönülleri (sanki) bir gönül. Onlar sabah, akşam Allah'ı tesbîh eder (ek zevk-yâb olur) lar. 1343 Yine Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den bir rivâyete göre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Cennet'e ilk giren bir cemâatin yüzleri, ayın on dördüncü gecesindeki sûreti gibi berraktır.) Bunların peşi sıra dâhil olanlar da en keskin zıyâ neşreden yıldızlar gibidir. Ehl-i Cennet'in gönülleri, bir kişinin gönlü (ndeki yekpâre irâdeye benzer bir fıtrat) üzerine (yaradılmış) tır. Onların aralarında ne ihtilâf vardır, ne husûmet. Ehl-i Cennet'ten her kişi için iki zevce vardır. Bunlardan her birinin baldırı (ndaki kemiği) nin iliği letâfetinden dolayı etinin ötesinden görünür. Onlar sabah, akşam Allâh'ı tesbîh ederler. Ne hasta olurlar, ne de (aksırıp) sümkürürler, (râvî Ebû Hüreyre) hadîsin gerisini de zikretmiştir (ki, bundan önceki tercümede geçti). 1344 Sehl İbn-i Sa'd radiya'llâhu anh'den rivâyete göre, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Muhakkak ki, ümmetimden yetmiş bin, yâhut yedi yüz bin (kişi veya zümre hesap ve ıkab görmeksizin ilk def'a olarak Cennet'e) girecektir. Bu ilk zümrenin sondakileri Cennet'e girinceye kadar öndekileri girmeyecektir. (Ve bir saf hâlinde hepsi def'aten gireceklerdir). Bunların yüzleri, bedir gecesinde (sanki) ayın (nûrânî) çehresidir. (Her bin kişinin maiyeti olan yetmiş bin kişi de Cennet'e ikinci zümre olarak milyarlar hâlinde girecektir).
Cennete yalnız Allah´ın rahmetiyle girilir 1918 Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlu'llâh Salla'llâhu aleyhi ve sellem'den işittim ki: - (Allâh'ın kerem ve rahmeti olmadıkça) Hiç bir kişiyi onun güzel işi ve ibâdeti Cennet'e koyamaz, buyurdu. Bunun üzerine Ashâb: - Yâ Resûla'llâh! Sizi de mi koyamaz? Diye sormuşlardı da Resûl-i Ekrem şöyle cevap verdi: - Evet beni de Allâh'ın fazlı ve rahmeti bürümedikçe yalnız ibâdetim Cennet'e koyamaz. Bu vechile Ashâb'ım! İş ve ibâdetinizde (i'tidâl ile hareket edip) ifrat ve tefritten sakınınız. Doğru yoldan gidip Allâh'a yaklaşınız! Sakın sizin hiç biriniz (sâlih olsun, fâsik olsun) ölüm temennî etmesin! Çünkü o, hayır ve ihsan sâhibi ise (yaşayıp) hayrını, ihsânını arttırması umulur; eğer günahkâr bir kişi ise (yine yaşayıp günün birisinde) tevbe ederek Allâh'ın rızâsını dilemesi me'muldür. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Hadislerle cennet 30.04.08 15:00 | |
| Cennet-i Adin 1706 Semüre İbn-i Cündüb radiya'llâhu anh'den Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem bize şöyle hikâye buyurdu, dediği rivâyet olunmuştur: Bir gece bana iki melek gelip beni uykudan uyandırdı. Bunlar beni bir şehre götürdüler ki, o şehrin binâları altun ve gümüş tuğlalarla yapılmıştı. Bizi orada birtakım kimseler karşıladılar ki, onların vücûdlarının yarısı, senin gördüğün şeylerin en güzeli hilkatinde idi. Öbür yarısı da gördüğün en çirkin insana benziyordu. İki melek onlara: - (Niçin bu halde duruyorsunuz?) Haydi şu nehre gidip giriniz, dediler. Onlar de nehre girdiler. Sonra bize dönüp geldiler. Bir de gördük ki, onlardan o çirkinlik gitmiş ve en güzel bir insan sûretine değişmişti. Bu iki melek bana: - Burası Cennet-i Adin'dir, Şu (muhteşem) binâ da senin menzilindir, dediler. Melekler (sözlerine devâm edip): Hani o yarı vücûdları güzel ve yarı yerleri çirkin insanlar yok mu? Onlar da güzel ve hayır işleri, öbür kötü ve şer işlerle karıştıran kişilerdi. Allâhu Teâlâ onların (günâhlarını i'tirâf ederek işledikleri hayır ve hasenât hürmetine) kötülüklerini afvetti, dediler.
Cennetin makamları 1179 Yine Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Her kim Allâh'a ve O'nun Resûlüne îmân eder de namaz kılar ve Ramazan'da oruç tutarsa, onu Cennet'e koymak Allah üzerine (sanki) bir hak olur. O kimse ister Allah yolunda cihâd etsin, isterse içinde doğduğu toprağında, (evinde) otursun. Bunun üzerine Ashâb: Yâ Resûla'llâh! (Bu haberi) halka müjdelemez miyiz? demişlerdi. Resûl-i Ekrem (şöyle) söyle (yerek istidrâk eyle) di: - Cennet'te yüz derece vardır ki, Allah onları Allah yolunda cihâd eden mücâhidler için hazırlamıştır. İki derece arasındaki mesâfe, gökle yer arasındaki mesâfe gibidir. Siz Allah'dan (Cennet) istemek dilediğinizde Ondan Firdevs'i isteyin!. O, Cennet'in efdalidir ve Cennet'in en yücesidir. Râvî diyor ki: Öyle zannediyorum ki, (Şeyhim Füleyh): "Firdevs'in üstünde Arş-ı Rahmân vardır" demişti. Cennet'in ırmakları da Firdevs'ten akar.
Cennetle Cehennemin nizası 1739 Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den rivâyete göre Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Cennet'le Cehennem biribirleriyle cenkleştiler. Şöyle ki: Cehennem ben kibirli ve zorlu kimselere tahsîs olundum, dedi. Cennet de: Bana ne oldu ki, bana nâsın yalnız zayıf ve sakat kısmı dâhil olur, dedi. Azîz ve Celîl olan Allâhu Teâlâ Cennet'e buyurdu ki: Sen benim rahmetim (in tecellî ettiği yer) sin. Ben kullarımdan rahmet etmek dilediğim kimselere seninle rahmetimi izhâr ederim. Cehennem'e de dedi ki: Şüphesiz ki, sen de azâbım (ın makarri) sin; kullarımdan azâb etmek istediğim kimselere seninle azâb ederim. Cennet'le Cehennem'den her ikisi için dolmak hakkı vardır. Fakat Cehennem dolmak bilmez. En sonu Allah ona ayağını basar, (kahr ve tezlîl eder) O da: Yetişir, yetişir, yetişir, der. İşte o zaman Cehennem dolar ve cehennemdekiler birbirlerine karışıp toplanır. (Cehennem'e tıka basa doldurulmakla) Azîz ve Celîl olan Allâhu Teâlâ halktan hiç bir kimseye zulm etmez. Cennet'e gelince (onda boş yer kalmaz); Allâhu Teâlâ (Cennet'in boşluklarını doldurmak için) yeniden birtakım halk yaratır (bunları iskân eder).
Cennetteki Tübä agacı 1346 Yine Enes İbn-i Mâlik radiya'llâhu anh'den gelen rivâyete göre, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem: "Ashâbım! Cennet'de (Tûbâ denilen) bir ağaç vardır ki, bir süvârî onun gölgesinde yüz sene gezse onun gölgesini aslâbitiremez" buyurmuştur. 1347 Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den bir rivâyette de Enes İbn-i Mâlik hadîsi gibi vârid olmuştur. (Ziyâde olarak) Ebû Hüreyre: [İsterseniz (bu haberi te'yîd için) "Ashâb-ı yemîn = defterleri sağ taraflarından verilenler, bu gölgede sâyebân olurlar" (meâlindeki âyet) i okuyunuz!] demiştir. |
| | | | Hadislerle cennet | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|