"Abdülvehhâb-ı Mısrî" hâl ehli bir velî'ydi.
Nasîhati herkese pek çok fâideliydi.
Derdi: (Kulun aynıysa dışı gibi içi de
Rabbimiz buyurur ki: "Gerçek kul budur işte".)
İnsanlara hizmeti vazîfe biliyordu.
(Dünyâda en kârlı iş işte budur) diyordu.
Kimseyi gıybet etmez dinlemezdi de hattâ.
Derdi ki: ( Bu korkunç bir hastalıktır âdetâ.)
Son derece sabırlı tevekkül ehliydi pek.
Her dert ve musîbete katlanırdı severek.
Derdi kiİki türlü kula gelir hidâyet.
Kimine "İhsân" olur kimine de "Adâlet".
Bir kimse duâ edip dese ki: (Yâ ilâhî!
Îmân ve hidâyete kavuştur beni dahî.)
Onun hüsnü niyetle yaptığı bu duâyla
O kulu hidâyete erdirir Hak teâlâ.
İnsan bütün ömrünce istese bunu bir an
Ölmeden o kimseye nasîb olur bu "îmân".
İşte duâ edip de hidâyete kavuşmak
"Adâlet-i ilâhî" sâyesindedir ancak.
Bâzı kimseler dahî vardır ki bu dünyâda
"Îmâna gelmek" için bulunmaz bir duâda.
Haberi bile yoktur îmândan hidâyetten.
Lâkin seçip kurtarır Allah onu o dert'ten.
Yâni ona tanıtır Sevdiği bir kulunu.
Onun vâsıtasıyla kendine çeker onu.
Bu da hak teâlânın "İhsânı"dır ki elbet
Dünyâda olmaz artık bundan büyük bir nîmet.
Bir "Allah adamı"nı tanımadan bir kimse
Yüz sene hiç durmadan ibâdet hizmet etse
Yine de kayabilir ayağı o kişinin.
Çünkü tasarrufunda değildir bir mürşid'in.
Mürşidi olmıyanın îmânı bu devirde
Yüzen "Tahta parçası" gibidir bir nehirde.
Dalgalar tesiriyle bir batar sonra çıkar.
Her an bir tehlikeye olabilir o dûçâr.
Rehberi olanların îmânına gelince
"Kaya" gibi muhkem ve sağlam olur bir nice.
Yâni hakîkî rehber olmadan bir şey olmaz.
İnsanlar âhirette azâbtan kurtulamaz.
Peygamber olmayınca nasıl ki din olmazsa
Onun vârisleri de öyledirler hülâsa.
Lâkin mürşid geçinen sahte şeyhler dahî var.
Bu gibiler din değil "Dünyâ adamı"dırlar.
Onların olmaması olmasından iyidir.
Çünkü onlar Yol kesen eşkıyâlar gibidir.
Eşkıyâ insanların alır yalnız malını.
Bunlar ise çalarlar dînini îmânını.)