"Abdülhakîm Arvâsî" büyük bir evliyâdır.
Kalplere tesir eden nasîhatleri vardır.
Onu gören kimseyi kaplardı neşe sevinç.
Yüzünden tebessümü noksan olmaz idi hiç.
O bir gün buyurdu ki: ("Dünyâ" küçük ve dardır.
Bunun için burada sıkıntı darlık vardır.
Her kim sıkılıyorsa Dünyâ işleri için
Demek kalbi dünyâya dönüktür o kişinin.
Âhirete dönerse bulur râhat ve huzûr.
Zîrâ ona giden yol geniş hattâ sonsuzdur.
Kavgalar dar yerlerde gelirler hep meydana.
Zîrâ herkes kendini çıkarır ön plâna.
Herkes menfaatini kayırır haset eder.
Herkes (Dünyâ malına ben sâhip olayım) der.
Az malı çok kimseler edince böyle talep
Dünyâ sıkıntısının menşei de budur hep.
"Alma"yı düşünenin sıkıntısı çok olur.
Veren ise dâimâ bulur râhat ve huzûr.
Hem "Vermek" üzerine kurulmuştur dînimiz.
Veren el alan elden hep üstündür ve azîz.)
Bir gün Ona sordular: (Efendim neden acep
Hakîkî müslümânlar güleryüzlü olur hep?)
Buyurdu: (Güler yüzlü olur mü'min esâsen.
Zîrâ mü'min olmanın şiârı budur zâten.
Zîrâ hâlis müslümân "Ölümü unutmaz hiç.
Ölüm'ü çok anmak da verir neş'e ve sevinç.
Çünkü Ölüm başıdır sonsuz bir yolculuğun.
Hazırlanmak lâzımdır bu sefere çok yoğun.
İnsan dünyâda bile çıksa bir kısa yola
Bir kaç gün evvelinden koyulur hazırlığa.
Ölüm seferininse değildir günü belli.
Zîrâ hep âni gelir insanların eceli.
İşte bu yolculuğu çok düşünen bir insan
Yapar hazırlığını gelmeden henüz o an.
Bu dünyâ "Hayâl" olup gâyet kısa zamandır.
Sonsuz'a nisbet ile ömür sanki bir an" dır.
Bunun da çoğu gitti azı kaldı geriye.
Kavuşmaya bakmalı rızâ-i ilâhîye.
Ölüm uyandırmadan uyanalım ki şu an
Yoksa mahşer gününde oluruz gâyet pişmân.)
Bir gün de buyurdu ki: (Kardeşlerim faraza
Cemiyet bir "Beden"dir fertler de birer "Âzâ".
Birinin ayağına batsa ufak bir diken
Onun acısı ile sızlanır bütün beden.
Vücûdun neresinde olsa bir dert ve maraz
Onun sıkıntısıyla insan râhat olamaz.
İşte bir memleketin fertleri de böyledir.
Birisi hasta olsa hepsi üzüntüdedir.
Bunun için herkese davranın güzel iyi.
Herkesle hoş geçinip üzmeyin hiç kimseyi.)