Bu konu, İslam'ı hayata geçirmek için ayrı bir önem arz etmektedir. Çünkü her şeyimizi kendisine borçlu olduğumuz Yüce Allah, Hz. Peygamberi bize en ideâl bir örnek olarak göstermekte ve kendi zâtını gerçekten sevenleri bu sevgilerini ispat etmek için Rasûlün'e itâate davet etmektedir. Başka bir vesile ile de bu itaatin kuru bir itaat değil de, içten gelen bir itaat olmasını istemektedir. Böyle bir itaat ise ancak, O (sav)'nu içten gelen bir sevgi ile sevmekle mümkündür. Bir kimseyi sevmek için de elbette bunun birtakım gerekçeleri olması gerekir.
Hz. Peygamberi neden sevmemiz gerektiğine işaret eden ayetler:
1. Hz. Peygamberin bütün insanlar için en ideâl örnek olması:
Hz. Peygamber "son peygamber" olması sebebi ile bütün insanlar için gönderilmiş ve her yönüyle en ideâl insandır. Çünkü, yüce Allah, O'nu bizzat kendisi seçmiş1 ve terbiye etmiştir. Kur'an'daki ifadeleri ile O, en üstün ahlak sahibidir.2 Etrafına ışık saçan yüce bir kandildir.3 Kendisine tâbi olanları daima en doğruya götürür.4 Bütün insanlar için bir rahmet olarak gönderilmiştir.5
Bu sebeple O, bütün bir beşer ve özellikle Allah'a ve ahiret gününe inananlar için en mükemmel bir örnektir. Nitekim bu husus bir âyet-i kerimede açıkça ifade edilmiştir: "Sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşacaklarına inananlar ve Allah'ı çok çok hatırlayıp ananlar için, Allah'ın Rasûlünde en mükemmel bir örnek vardır."6
Gerçekten de O'nun örnek hayatı incelendiğinde görülecektir ki, O, Allah'a gönülden bağlanmanın, O'nun emirlerini aşkla yaşamanın, insanların ızdırâbına ortak olmanın, onlara sırf Allah rızâsı için yardım etmeyi bir vicdan zevki haline getirmenin, yine onlara sırf insan oldukları için sevgi ve saygı duymanın, intikama muktedir iken affetmenin en güzel örneklerini vermiştir.
Zulme ve kötülüğe karşı durmanın, doğruluk ve adalet ölçülerinden asla ayrılmamanın en canlı örnekleri O'nun hayatındadır. Sabrın, merhametin, alçak gönüllülüğün, aile reisliğinde anlayışın, idarecilikte sorumluluk duygusunun, askerlikte ileri görüşlülüğün, çocuklar, yetimler ve güçsüzlerle ilgilenmenin en eşsiz örnekleri O'nun hayatındadır.7
2. Hz. Peygamberin Müminlere ve diğer insanlara düşkünlüğü:
Bilindiği gibi sevgi karşılıklı olur. Karşılıksız bir sevginin ilâ nihâye devam etmesi neredeyse imkansızdır. İşte Rasûllulah ile ashabı arasındaki sevgi de karşılıklı bir sevgi idi. Nitekim, ashâb Rasûlullah'ı çok seviyor, O da onları çok seviyor ve onlarla yakından ilgileniyordu. Yüce Allah'ın işaret ettiği gibi kanatlarını adeta onların üzerine germişti.8 Onlara çok yumuşak davranıyor, kusurlarını yüzlerine vurmadan düzeltmeye çalışıyordu. İşlerinde onlara danışıyordu. Nitekim bu durum Kur'an'da şöyle ifade edilmektedir: "Allah'ın rahmeti sebebi iledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi. Öyleyse onlar(ın kusurlann)dan geç. Onlar için mağfiret dile. (Yapacağın) işler hakkında onlara danış."9
"Andolsun, içinizden size öyle bir peygamber geldi ki, sizi sıkan şeyler Ona çok ağır gelir, size çok düşkün, Müminlere çok şefkatli ve merhametlidir."10
3. Allah sevgisinin isbatının Rasûlullah'a tâbi olmaktan geçmesi:
Hayatımızı, aklımızı, malımızı hülâsa neyimiz varsa her şeyimizi kendisine borçlu olduğumuz Yüce Yaradan'a karşı nasıl bir şükran borcu içinde olmamız ve her şeyden ve herkesten önce O'nu ne kadar çok sevmemiz gerektiği apaçık meydandadır. Ancak Yüce Allah bir ayette kendisine olan bu sevgiyi ispatlamanın yolunun Rasûlün'e itaatten geçtiğini açıkça ifade etmiştir:
"De ki: ‘Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın Allah çok merhametli ve bağışlayıcıdır.' De ki: ‘Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer dönerlerse muhakkak ki Allah, kâfirleri sevmez."11
4.Müminlerin Hz. Peygamberin canını kendi canlarından aziz bilmelerinin gerektiğinin belirtilmesi:
Yüce Allah Müminlerin Hz. Peygamberin canını kendi canlarından bile önde tutmalarını istemiştir:
"Peygamber Müminler için kendi canlarından ileridir. O'nun eşleri de onların anneleridir."12
Hz. Peygamberin canını kendi öz canımızın önüne çıkarabilmemiz de elbette O'nu çok sevmemize bağlıdır. İşte bunun için bizzat Hz. Peygamber de kendisinin her şeyden ve herkesten daha çok sevilmesi gerektiğini belirtmiştir. Nitekim, Buhârî'nin: "Peygamber sevgisi imandandır"13 başlığı altında verdiği hadislerden birinde Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurmaktadır: "Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz."14
Bundan başka Yüce Allah Rasûlullah'a ayrı bir yer ve değer verdiğini gösteren ve detaya kadar inen bazı hususlara da temas etmiştir. Şimdi bunlardan bazılarını takdim etmek istiyoruz:
1. Allah Teâlâ'nın, meleklerin ve Müminlerin Rasûlullah'a salâtı:
Yüce Allah, âyette, kendisinin ve meleklerin Hz. Peygamber'e "salat" ettiğini yani Onu hayırla yâd edip övdüklerini belirttikten sonra buna bütün Müminleri de katılmaya ve O'na içtenlikle esenlik dilemeye çağırmaktadır: "Şüphesiz ki Allah ve melekleri, Peygambere salât etmektedirler; o halde siz de iman edenler O'na salât edin ve O'na içtenlikle selâm edin." 15
2. Hz. Peygambere eziyet etmenin akıbeti:
Yukarıdaki âyetten sonra Yüce Allah, Rasûlullah'a eziyet edenleri de uyararak onların akıbetinin çok kötü olacağını haber vermektedir: "Allah'a ve Rasûlüne eziyet edenler (yok mu !) Allah onlara hem dünyada ve hem de âhirette lanet etmiş ve onlar için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır."16
3.Rasûlullah'ın evinde yemek yerken edepli davranma konusunda ashabın uyarılması:
İbni Abbas'tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber ashabına evinde yemek yedirir fakat bazıları yemekten önce gelirler; yemekten sonra da kalkıp gitmezlerdi. Haliyle Hz. Peygamber sıkılır ama misafirlerine de bir şey diyemezdi.17 İşte böyle detay sayılabilecek bir konuda bile Yüce Allah ashabı uyararak şu açıklamayı yapmaktadır:
"Ey iman edenler! Yemeğe çağrılmadan Peygamberin evlerine girmeyin, (şayet yemek haricinde size izin verilmiş de girmişseniz) yemek vaktini gözetlemeyin. (Yemeğe) davet edildiğiniz zaman girin, yemeği yiyince de dağılın. Söze dalmayın. Çünkü bu (hareketiniz) Peygambere eziyet veriyor fakat O (size bunu söylemekten) utanıyordu. Ama Allah, hakkı söylemekten utanmaz. Onlardan (Peygamberin hanımlarından) bir şey istediğiniz zaman da perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Sizin, Allah'ın Rasûlüne eziyet etmeniz ve kendisinden sonra O'nun eşlerini nikahlamanız asla olmaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir(günah)tır."18
4."Rasûlullah ile konuşurken ses tonunuzu O'nun ses tonundan fazla yükseltmeyin" emri:
Yüce Allah bundan sonra daha da detaya inerek şöyle buyurur: "Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi O'nunla da öyle yüksek sesle konuşmayın. Yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider. Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar ise öyle kimselerdir ki, Allah onların kalplerini, takva için imtihan etmiş. Onlar için mağfiret ve büyük mükâfat vardır. (Ey Peygamber!) Odalarının arkasından sana bağıranların çokları, düşüncesiz kimselerdir. Onlar, Sen kendilerinin yanına çıkıncaya kadar bekleselerdi kendileri için elbette daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir."19