iSLAMIYETTEN ÖNCE MEKKE VE KÂBE
Yeryüzünde Allah'a ibâdet için yapılan ilk binâ, bütün namazlarda kıblegâh olarak yönelmekte olduğumuz Kâbe'dir.(5) Allah'ın emriyle Hz. İbrâhim ve oğlu Hz. İsmâil tarafından(6) Milattan 2000 yıl kadar önce Mekke'de yapılmıştır.(7) Tavâfa başlama yerinin işâreti olmak üzere, Kâbe'nin güney-doğu köşesi (Rükn-i Hacer-i Esved) nde bulunan "Hacer-i Esved" denilen siyah taşı Hz. İbrâhim, Ebu Kubeys dağından getirerek hâlen bulunduğu köşeye koymuştur. İnşaatın tamamlanmasından sonra Hz. İbrâhim ilk tavâfı oğlu Hz. İsmâil'le beraber yapmış, bütün insanları hacca, Kâbe'yi ziyârete dâvet etmiştir.(8)
Mekke şehri, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in büyük dedelerinden Kusayy tarafından, Kâbe'nin inşâsından çok sonra kurulmuştur. Allah'a ibadet için yapılmış olan Kâbe, zamanla "Tevhid İnancı"nın unutulmasıyla, putlarla doldurulmuş; Mekke puperestliğin merkezi hâline gelmiştir.
a) Mekke ve Kâbe ile İlgili Özel Vazifeler
Mekke şehrini kuran Kusayy, şehrin idâresi, Kâbe'nin bakımı ve Kâbe'yi ziyârete gelenlere hizmetle ilgili bazı görevler ihdâs etti. Bu hizmetler Hz. İsmâil'in neslinden olan kimseler tarafından yerine getiriliyordu. Bu hizmet ve görevlerden bir kısmı şunlardır:
1- Hicâbe: Kâbe'nin perdedarlığı ve anahtarlarını taşıma görevidir.
2- Sikâye: Kâbeyi ziyârete gelenlerin suyunu temin etme ve Zemzem kuyusuna bakma görevidir.
3- Rifâde: Kâbeyi ziyâret için Mekke'ye gelenleri ağırlama, barındırma ve muhtaçlara yardımcı olma hizmetidir.
4- Nedve: Kusayy tarafından yapılan "Dâru'n-Nedve" adlı istişâre meclisi binâsında yapılan toplantılara başkanlık etme görevidir. Savaş, sulh ve memleketin diğer bütün önemli işlerinin kararı, burada yapılan toplantılarda verilirdi. Kırk yaşından küçük olanlar, bu meclise alınmazlardı.
5- Livâ: Savaş zamanında ve askerin toplanmasında sancağı taşıma görevidir.
6- Kıyâde: Savaşta askere komuta etme görevidir.
7- Sefâre: Aynı toplum içindeki fertler veya kabîleler arasında meydana gelen çekişmelerde hakem olarak arabulma hizmetidir.
8- Hazine-i emvâl: Savaş için hazırlanan silâh, mal ve âletleri muhâfaza etme görevidir.
9- Ezlâm: Oklar ile fal bakma işidir.
Kâbe'nin üzerine konulmuş olan Hubel adlı putun yanında üç fal oku vardı. Birinde: "emeranî rabbî" (Rabbım bana emretti); diğerinde "nehânî rabbî" (Rabbım bana yasak kıldı), yazılıydı. Üçünçüsü ise boştu.
Yapacağı iş konusunda karar veremeyen kişi, ezlâm işiyle görevli kimse aracılığı ile bu oklardan birini çekerdi. Birinci ok çıkarsa, tasarladığı işi yapar, ikincisi çıkarsa o işten vazgeçerdi. Üçüncüsü çıkarsa, o işi bir yıl erteler, ertesi sene falı yenilerdi.
10- Nezâre: Bir yerden başka bir yere nakledilecek eşyayı kontrol ve muâyene ettikten sonra "taşıma ruhsatı" verme görevidir.
Araplar arasında her biri büyük bir şeref sayılan bu hizmet ve görevlerin hepsi Kusayy'ın elinde toplanmışken daha sonra Kureyş arasında dağılmıştır.
b) Zemzem Suyu
Hz. İbrâhim, Milâttan yaklaşık 2000 yıl kadar önce, Irak'ta Sümer şehirlerinden "Ur" sitesinde dünyaya geldi. Peygamber olduktan sonra, halkı tek Allah'a imâna dâvet ettiği için, Bâbil Hükümdârı Nemrut tarafından ateşe atıldı. Fakat Allah'ın emri ile ateş onu yakmadı.(9) Kendisine imân eden İbrâni'lerle Filistin'e göçtü. Birara Mısır'a gitti, orada da kendisine imân eden kimse bulamadığı için, tekrar Filistin'e döndü.
Hz. İbrâhim, karısı Hâcer ile henüz annesini emmekte olan oğlu Hz. İsmâil'i Allah'ın emri ile Filistin'den alıp, Mekke'ye, Kâbe'nin bulunduğu yere götürdü. Onlara bir dağarcık hurma ve bir kırba su bırakarak yanlarından ayrılıp Filistin'e döndü. O esnâda, henüz Kâbe yapılmamış, Mekke şehri kurulmamıştı. Etrâfta ne insan, ne su, ne de hayat işâreti vardı.
Hz. İbrâhim, eşi ve çocuğundan ayrılıp onları göremeyecek kadar uzaklaştıktan sonra, Kâbe'nin bulunduğu yere yönelerek:
"Rabbımız, zürriyetimden bir kısmını senin kutsal evinin yanında, ekin bitmez (çorak), bir vâdi içinde yerleştirdim. Rabbımız, (beyt'inde) namaz kılmaları için, insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları meyvelerle rızıklandır..."(10) diye duâ etti ve uzaklaşıp gitti.
Yanlarındaki hurma ve su bittikten sonra, Hâcer çocuğunu olduğu yerde bırakıp, bir can yoldaşı görebilmek ve birkaç yudum su bulabilmek ümidiyle Safâ ile Merve tepeleri arasında gidip geldiği esnâda bir melek, ökçesiyle Zemzem suyunu ortaya çıkarmıştı. Hâcer bu sudan kana kana içti, çocuğunu emzirdi ve Allah'a hamdetti.
c) Mekke Şehrinin Kurulması
Hz. İsmâil, daha sonra bu bölgeye yerleşen "Cürhümîler" den bir kızla evlendi. Kendisi İbrânî, Cürhümîler Yemenli Âribe (halis) Arablarındandı. Bu sebeple İsmâiloğullarına "müsta'rabe (arablaşmış) arabları" denilir.
Yemen'de "Seylü'l-arim"(11) denilen sel felâketinden sonra bu bölgeye gelen Huzâa Kabîlesi, İsmâiloğullarının da yardımı ile, Cürhümîleri Mekke'den sürüp çıkardılar. Cürhümîler, Kâbe'ye hediye edilmiş olan altın geyik heykelleri ile diğer kıymetli eşyayı Zemzem kuyusuna atıp, üzerini toprakla doldurduktan sonra, kuyuyu belirsiz hâle getirerek Mekke'den kaçtılar. Bu yüzden Zemzem kuyusu uzun müddet kapalı kaldı.
Mekke bölgesinin hâkimiyeti ve Kâbe muhafızlığı üç asır kadar Huzâalılarda kaldıktan sonra Kilâb (Hâkim)' in oğlu Kusayy, milâdî 5 inci asırda Kâbe muhafızlığını ele geçirdi. Kureyş'in başına geçerek, Huzâalıları bu bölgeden çıkardı. Kâbe'nin etrâfında bugünkü Mekke şehrini kurdu. Ölümünden sonra kabîle başkanlığı ve Kâbe muhâfızlığı oğlu Abdimenâfa, ondan da oğlu Hâşim'e kaldı. Haşim ticâret için gittiği Şam seferinde Gazze'de ölünce, rifâde (ziyâretçileri ağırlama ve barındırma) ve sikaye (ziyâretçilere su temin etme) vazifelerini küçük kardeşi Muttalib üzerine aldı.
d) Şeybe'nin adı Abdülmuttalib kaldı
Hâşim, Medine'de Hazrec kabîlesinin Neccâr oğulları kolundan Amr kızı Selmâ ile evlenmiş, "Şeybe" adında bir oğlu olmuştu. Selmâ Medine'den ayrılmadığından, Şeybe de Medine'de dayılarının yanında büyümüştü. Hâşim'in vefâtından sonra, amcası Muttalib O'nu Mekke'ye getirdi. Mekkeliler Muttalibin yanında tanımadıkları bir çocuk görünce, Şeybeyi Muttalib'in kölesi sanarak, Ona "Abdülmuttalib" dediler. Bu yüzden Şeybe, Abdülmuttalib adıyla anıldı.
e) İki Kurbanlığın Oğlu
Abdülmuttalib, 10 oğlu olduğu takdirde, bunlardan birini Allah için kurban etmeyi adamıştı.(12) Bu eski âdet, bize Hz. İbrâhim'in gördüğü bir rüyâ üzerine oğlu Hz.İsmâil'i kurban etmek istemesini(13) hatırlatmaktadır.
Abdülmuttalib, çeşitli zevcelerinden 10 oğlu olunca aralarında kur'a çekerek adağını yerine getirmek istedi. Kur'a sonucuna göre, ileride Rasûlullah (s.a.s.)'in babası olacak olan Abdullah'ın kurban edilmesi gerekiyordu. Bir arrafe (kadın kâhin)nin tavsiyesine uyularak, belirli sayıda deve ile Abdullah arasında kur'a çekildi. Kur'a Abdullah'a düştükçe, develerin sayısı onar onar arttırılarak, yeniden çekildi. 10 deve ile başlayan kur'a çekimi, develerin sayısı 100 olunca nihâyet develere isâbet etti.(14) Böylece Abdullah'ın yerine 100 deve kurban edildi. Bu olaya ve neslinden geldiği Hz. İsmail'in kurban edilmesi teşebbüsüne işâretle Rasûlulllah (s.a.s.) Efendimizin:
"Ben iki kurbanlığın oğluyum" (15) buyurduğu nakledilmiştir. O zamana kadar 10 deve olan diyet (öldürülen bir kimsenin kan bedeli) de, bu olaydan sonra, 100 deveye yükselmiştir.(16) İslâm Hukuku'nda kan bedelinin 100 deve olması, zamanla örf hâline gelen bu olaya dayanmaktadır.
f) Zemzem Kuyusunun Temizlenmesi
Muttalib'in ölümünden sonra, kabîle başkanlığı ile Rifâde ve Sikâye hizmetleri Abdülmuttalib'e verilmişti. Abdülmuttalib, Zemzem'in yerini bulup yeniden kazdırdı. Cürhümîlerin Mekke'den kaçarken kuyuya attıkları altın geyik heykelleri, kılıç ve zırhlar çıkarılarak kuyu temizlendi. Zemzem kuyusunun idâresi, Abdülmüttaliboğullarında kaldı.
--------------------------------------------------------------------------------
(5) Bkz.Âl–i İmrân Sûresi, 96
(6) Bkz. el-Bakara Sûresi, 127
(7) Kâbe, Hicretten, yaklaşık 2793 yıl önce yapılmıştır. (Mahmut Esad, Tarih-i Din-i İslâm,2/7)
(8) Bkz. el-Hacc Sûresi, 27-29
(9) Bkz. el-Enbiyâ Sûresi, 69-70
(10) Bkz. İbrâhim Sûresi, 37
(11) Bkz. es-Sebe' Sûresi,16
(12) İbn Hişâm, 1/160; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/5; İbn Sa'd, et-Tabakat, 1/88
(13) Bkz. Saffât Sûresi, 102-110
(14) İbn Hişâm, 1/160-164; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2 /6-7
(15) el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafa, 1/199 (Hadis No.606), Beyrut 1351
(16) İbn Hişâm, 1/163