Bir kimsenin alacağı kızı bizzat kendisinin talip olup velisinden istemesi caizdir. Hz. Ali, Fatıma validemizi bizzat giderek Peygamber Efendimizden istemiştir. Evlenecek kız ve erkeğin iyi araştırılması lazımdır. Gençlerin kendi aralarında görüp konuşması, araştırması hissi olduğundan araştırma neticesi sağlıklı olmayabilir.
bunun için, erkek sünnet üzere kızı görüp, sesini duyup, düzgün konuşup konuşmadığını öğrenecek kadar konuşup, gerisini araştırma yolu ile tespit etmelidir.
Güzel yüzler görünür
Flört ederek tanışmak, görüşmek hiç iyi netice vermez. Çünkü bu esnada her iki taraf da en iyi taraflarını ortaya çıkarır. Birbirlerine rol yaparlar. Gerçek durum ancak evlendikten yani iş işten geçtikten sonra ortaya çıkar. Aylarca flört edip, evlendikten iki ay sonra tanıyamamışım deyip ayrılanlar çoktur. Bunun için flört yolu ile gerçek durumun tespiti mümkün değildir. Tabii halini tespit ancak onun önceki tabii halini bilen tarafından yapılabilir. Bu da kızı veya erkeği iyi bilen kimselerden istifade ederek öğrenilebilir.
Flörtte iffet elden gidebilir!
Flört, akıl-mantık hislerini altüst eder. Flörtün en mühim özelliği de, sık sık arkadaş değiştirmektir. Kızı kandırıp terk eden erkek hâin, kandırılan kız da maskara durumuna düşer.
Flörtte çok defa, iffet elden gider. Namuslu Müslüman bir kız için bundan büyük felâket olmaz. Flörtle meydana gelen tahrîk, gençleri huzursuz, rahatsız ve saldırgan hâle getirir. Flört, birçok gençleri serseri, müsrif ve perişan hâle sokar. Flört, gençler arasında aşağılık kompleksi, kıskançlık, kin, nefret, karamsarlık, düşmanlık, anarşi ve çeşitli rûhî bunalımlar doğurur. Hattâ intiharlara sebep olur. Flört arzusu, tenhada buluşmaya dâvet eder. Sonunda, birçok gencin başı belâya girer.
Gençlere tavsiyemiz;
SÂlİH ana-babanın tavsiyelerine mutlaka uymalıdır! Ana-baba, oğlunun veya kızının evleneceği kişiye, evlatlarının gözü ile bakmaz. Acı tecrübelerin verdiği firâsetle bakar.
Araştırmalarda, üzerinde durulacak en önemli husus; düzgün bir imana, itikada sahip olup olmadığı ve namazını kılıp kılmadığı, dinimizin emirlerine uyup uymadığı olmalıdır. Evlendikten sonra, namazımı kılarım veya örtünürüm sözlerine aldanmamalıdır. Namazını kılacak kadın veya erkek, örtünecek kadın şimdiden bunları yapmalıdırlar. Yaparım ederim deyip de evlendikten sonra büyük sıkıntılara hatta ayrılıklara sebep olan az değildir.
Dindar bir genç bulunduğunda
EĞER toplumda yanlış anlaşılmayacak ise dindar bir genç bulunduğunda, kız tarafının da talep etmesinde bir mahzur yoktur. Hz. Ömer kızını teklif etmiştir. Bu işin bir aracıya gördürülmesi de caizdir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar: "İki kimse arasında evlenme hususunda aracılık yapmak şefaatin üstün olanındandır."
Allah’ın dilemesi gerekir
bİr yaprağın kımıldamasından daha basit bir işin, bir fiilin dahi meydana gelebilmesi için kâinatın Sahibinin dilemesi gerekir. Hiçbir şey, O’nun emri dışında oluşamaz. Herşeyin O’nun dilemesiyle teşekkülüne meşîet-i İlâhî denir. Bu husus bir çok âyet-i kerîmede işlenir. Birisinin meâlinin bir parçası şöyledir: Allah dilediğini yapar. (Bakara, 253 Enâm 35) Ayette ise, Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi, o halde sakın cahillerden olma! diye ferman edilir.
Hür irade!
Madem O dilemedikçe biz dileyemeyiz; öyle ise kader ile O’nun dilediği gibi yaratmasıyla hür irâdeyi nasıl birleştireceğiz? Diğer bir ifâdeyle, O’nun dilemesi dışında hiçbir şey oluşmuyorsa, bu insanın hür irâdesiyle çelişmiyor mu? Elbetteki hayır! Hiç şüphesiz her bir şeyin meydana gelebilmesi, Allah’ın iradesi, dileği ve rızası ile olur. Çünkü, irâde ve iş yapma cihetinde varlıklar içinde en ileri seviyede olan insanoğlunun bile Allah dilemezse eli-kolu kalkmaz, ağzı açılmaz ve midesi çalışmaz; çalışamaz! Yiyeceği, ağzımıza attıktan sonraki karanlık yollarda, birçok işlem merkezinde gördüğü istihaleleri, hazım ve bir çok karmaşık işlemlerden geçiremezdik. Zaten pek çok organımızın enteresan ve muhteşem faaliyetlerinden habersiziz. Bu demektir ki, irademizin, isteğimizin geçerli olduğu işlerde bile, yüzde doksan dokuz onda dokuzunun daha azından bile haberdar değiliz. Öyle ise, bütün bu kanunlar, faaliyetler, işlevler Onun dilemesiyle olmaktadır.
Ya asansör çalışmazsa!
Cenâb-ı Hak, insana hür irâde vermiştir. İnsan ister, talep eder, arzular, meyleder; Hâlık-ı kâinat yaratır. Kul istese de, Cenâb-ı Hak istemezse o iş olmaz. Meselâ, asansöre binip, yukarı ve aşağı katlara inmek gibidir. Kul asansöre biner. Asansörü indirip, çıkarmak kendi isteği ve gücü ile değildir. Eğer asansör çalışmazsa, kul inip-çıkamaz. Onun işi, sadece düğmeye dokunmakla meyletmektir.
O dilemezse dileyemeyiz
Öyle ise, ister irademiz, ister irademiz dışında olan bütün fiil ve hareketlerimiz, Allah dilemedikçe biz dileyemeyiz.
Gücümüz, aklımız, irademiz çok cüzî, hattâ vehmî, kıyas-ı vahid yani ölçü birimi gibi aslında olmayıp var kabul edilirken, nasıl dileyebiliriz ki? İrademiz de böyledir, isteğimiz de böyledir, imân da böyledir: Kul ister, Cenâb-ı Hak yaratır ve imân nûrunu kalbine ilka eder. Ancak, irademizin geçerli olduğu işlerde bizim dilememizi Kendi dilemesine bağlamıştır. Diğer taraftan, pek çok âyette de, Cenâb-ı Hak, kulunu serbest bıraktığını beyan buyurmuştur. Zaten serbest olmazsak, imtihanın, peygamber göndermenin, günah-sevabın, Cennet ve Cehennemin ne gereği olur?
Dünürlerin dikkat edeceği hususlar
dilimizde bu kimseye dünür, yaptığı hizmete de dünürcülük adı verilmektedir. Bu gibi iş gören şahısların dikkat edeceği bazı hususlar vardır. Şöyle ki:
a) Kötü kimselere aracılık yapmamalı.
b) Dünürcülük yaparken yanlış beyanda bulunmamalı.
c) Bir kimsenin talip olduğu kadın veya kıza, o şahıs vazgeçmedikçe veya izin vermedikçe dünür göndermemeli ve aracılık yapmamalıdır.
Bir de kocası ölmüş bir kadına, dört ay on günlük iddet içerisinde; yahut kocasından boşanmış bir kadına, boşanma iddetini beklediği sırada açıkça talip olmak dünür göndermek caiz değildir.
Her şeyin bir adabı var!
İSLAM dininde her şeyin bir edebi vardır. Helaya hangi ayakla girilip hangi ayakla çıkılacağından tutunuz da, en basit görünen hususu bile dinimiz bir edebe raptetmiştir. Cemiyet içinde yaşamak mecburiyetinde olan bizlerin, birbirimizle olan münasebetleri, bu muaşeret kaidelerine göre tanzim etmemiz, cemiyetin ahenkli bir hayat sürmesine hizmet eder. Aksi halde bu yüzden kırgınlık ve dargınlık baş gösterir. Bu hususta tedbirsizlik bazen üzücü hadiselere bile sebebiyet vermektedir.günümüzde maalesef bu adaba uyanlar çok az bu konuda ana babalara çok iş düşüyo