Belirli ve Belirsiz, Mutlak ve Muallak Adaklar
"Nezrim olsun, yarın oruç tutayım" gibi bir adak, muayyen (belirlenmiş) bir adaktır. "Nezrim olsun, bir gün oruç tutayım" denilmesi de gayrimuayyen (belirlenmemiş) bir nezirdir. Bunlar, aynı zamanda bir şarta bağlı olmayan mutlak (bağlantısız) nezirlerdir.
"Falan kimse gelirse, Allah için nezrim olsun her gün oruç tutayım, şu kadar sadaka vereyim" gibi, şarta bağlı nezirler de birer muallak (bağlantılı)nezirdir.
Mutlak olan (bir şarta bağlı olmayan) nezirleri yerine getirmek vacibdir. Belli gününde yerine getirilmeyen bir nezir, başka bir günde kaza edilir. Bugün fakire sadaka vermesini adadığı halde, bu sadakayı o gün vermezse, başka bir günde verilmekle yerine getirilir. Buna kaza denilir.
Olması istenilen bir şarta bağlı nezir, o şartın gerçekleşmesi halinde yerine getirilmesi vacib olur. Olması istenmeyen bir şarta bağlanmış bulunan bir nezre gelince, bunda adak yapan serbestir. Şart gerçekleşince, dilerse nezrini yerine getirir, dilerse yalnız yemin keffareti öder. Sahih olan budur.
Örnek: "Şu nimete kavuşursam bir ay oruç tutayım" diye adak yapan kimse, o nimete kavuşunca bir ay oruç tutması vacib olur. Çünkü şart kılınan nimet, adak sahibi için istenen şeydir.
Aksine olarak; bir kimse kendini yalan söylemekten engellemek için: "Eğer yalan söylersem, bir ay oruç tutmak nezrim olsun" diye nezrettiği halde yine yalan söylerse, serbestir. Dilerse bu adağını yerine getirir, bir ay oruç tutar. Dilerse yemin keffareti öder. Çünkü şart koştuğu yalan söyleme işi, kendisince istenen şey değildir. Bu nezir bir nevi yemin demektir.
Mutlak bir nezir, muayyen (belirli) olsa bile, zamana, mekâna, belli bir paraya, belli bir fakire bağlı kalmaz. Bu nezir, gerek oruçla, gerek namazla ve itikâfla olsun, gerek para ve diğer şeylerle olsun eşittir: Buna göre, bir kimse: "Cuma günü oruç tutayım" veya "Beytü'l-Makdis'de şu kadar namaz kılayım" veya "Bu parayı cuma günü falan beldede olan falan fakire vereyim" diye nezrettiği halde, buna aykırı olarak başka bir günde oruç tutsa, başka bir mescidde o kadar namaz kılsa, o miktarda başka bir parayı başka bir beldedeki başka bir fakire verse, adağını yerine getirmiş olur.
Bir şarta bağlanmış olan bir nezir, o şartın bulunmasından önce yerine getirilemez. "Falan zat gelirse üç gün oruç tutayım" diye nezreden kimse, dara o zat gelmeden üç gün oruç tutacak olsa, nezrini yerine getirmiş olmaz.
Şarta bağlanarak yapılan bir nezir de, zamanla, mekânla, belli bir para ve belli bir fakirle kayıtlanmaz.
Örnek: "Falan işim olursa cuma günü oruç tutayım, şu yerdeki falan fakire şu parayı vereyim" şeklinde nezir yapan kimse, o iş olduktan sonra herhangi bir günde o orucu tutabilir veya herhangi bir yerdeki başka bir fakire o paranın karşılığını verebilir.
Bir vakte kadar izafe edilen bir oruç, o vaktin gelmesinden önce tutulursa, İmam Azam ile İmam Ebû Yusuf'a göre caiz olur. İmam Muhammed'e göre caiz olmaz. Receb ayında tutulması nezredilen bir orucun daha önce gelen Rebiulahirde tutulması gibi...
"Bir sene oruç tutayım" diye mutlak şekilde yapılan bir nezirden dolayı, hilâllere göre tam bir sene oruç tutulması gerekir. Şöyle ki: Eğer arka arkaya devamlı tutulması söylenmemiş ise, bu oruç değişik günlerde tutulabilir. Eğer fasıla vermeden tutulursa, otuz beş günün kazası gerekir. Bunun otuz günü ramazana ve beş günü de bayramlara rastlayan günlere karşılıktır. Böyle nezreden kadın ise, bu yıl içinde tutmayacağı adet günlerini de kaza etmesi gerekir.
Fakat böyle bir yıl aralıksız oruç tutulması nezredilirse, Ramazan günlerini kaza etmek gerekmez. Çünkü böyle bir sene Ramazandan dışta kalamayacağı için, Ramazan günleri bu nezirden ayrı tutulmuş gibi olur.
Bir kimse: "Falan ayda, (Receb ayında) oruç tutayım" diye nezrettiği halde, o ayda hasta olsa iftar eder. Sonra Ramazan orucunda olduğu gibi kaza eder.
"Allah rızası için bir gün oruç tutayım" diye yapılan bir nezrin günü belli değildir. Nezreden dilediği gün, o borcu tutabilir. İki gün, üç gün... denildiği takdirde de hüküm böyledir. Bu günlerin oruçları fasılasız tutulabileceği gibi, parça parça olarak da tutulabilir. Ancak nezir esnasında fasılasız tutulmasına niyet edilmiş olursa, o zaman ara vermeden, tutulması gerekir.
Örnek: "Ara vermeden on gün oruç tutayım" diye nezretmiş bulunan bir kadın, beş gün oruç tuttuktan sonra âdet görmeye başlasa, tuttuğu oruçlar nezirden sayılmaz. Temizlendikten sonra yeniden on gün tutması gerekir. Fakat dağınık olarak ayrı ayrı günlerde oruç tutmayı adayan kimse, o kadar gün fasılasız oruç tutsa, adağını yerine getirmiş olur.
"Üzerime oruç vacib olsun" diyen kimseye, bir gün oruç tutmak gerekir. Miktarına niyet etmeksizin: "Birçok günler oruç tutayım" diye nezreden kimsenin de, İmam Azam'a göre on iki İmama göre yedi gün oruç tutması gerekir.
"Nezrim olsun ki, yalan söylemeyeyim, nezrim olsun ki, falan yere gitmeyeyim" gibi sözler, "Ahdim olsun" yerinde birer yemin sayılır. Buna göre, yalan konuşsa veya o yere gitse, yalnız yemin keffareti gerekir. "Üzerime nezrolsun" sözü de böyledir. Ancak bu sözlerle sadaka vermek, oruç tutmak, haccetmek gibi bir ibadet niyeti olursa, o zaman o ibadeti yerine getirmek gerekir.
Yalnız: "Nezrim olsun" denilmesi de böyledir. Bu halde bakılır: Eğer bununla herhangi bir sayı olmaksızın oruca niyet edilmiş ise, üç gün oruç gerekir. Miktarsız sadakaya niyet edilmişse, on fakire birer fitre miktarı vermek gerekir.
Nezirde kasd ve kasıdsızlık (hüküm bakımından) eşittir. Buna göre "Allah için bir gün oruç tutayım" diyecek yerde yanılarak: "Bir ay oruç tutayım" denilse, bir ay oruç tutulması gerekir. Bu ayı belirlemek nezreden kimseye aittir. Nezrin arkasından hemen oruca başlaması şart değildir.
"Allah rızası için şu gün (perşembe günü) oruç tutayım" diye yapılan bir nezir, en yakın olan perşembe gününe ait bulunmuş olur. Yalnız o gün tutulacak oruç ile bu nezir yerine getirilmiş olur. Her perşembe oruç tutulması gerekmez. Fakat buna niyet edilirse, her perşembe oruç gerekir.
Nezredilen günlerden birinde iftar edilirse, kaza gerekir. Örnek: Belli günlerde oruç tutmayı nezreden kimse, o günlerin şiddetli sıcağından oruç tutmaya gücü yetmezse, iftar eder ve elverişli günlerde tutamadığı günleri kaza eder.
Oruç tutmak üzere yaptığı adaktan dolayı üzerine kaza gereken kimse, bu kazayı geciktirip de kocalsa (şeyh-i fâni olsa) veya geçimini kazanmak için pek zor bir sanat ile meşgul bulunsa iftar eder, her gün için bir fidye verir. Fakirliğinden dolayı fidye vermeye gücü yetmezse, Allah Tealâ'dan mağfiret diler. Çünkü Yüce Allah'ın mağfireti boldur, merhameti geniştir.
Bir kimse: "Bir ay oruç tutayım, itikâfda bulunayım" şeklinde nezrettiği halde, henüz bir gün geçmeden vefat etse, kendisine bir ay oruç tutmak veya itikâfta bulunmak gerekir. Ayın belli olup olmaması eşittir. Bu halde her gün için bir fidye verilmesini vasiyet etmesi gerekir, vasiyeti bulunmadığı takdirde varislerinin izinleri ile bu fidye terekesinden verilebilir.
Fakat bir kimse hasta olduğu halde böyle bir nezirde bulunup da iyileşmeden vefat etse, kendisine bir şey gerekmez. Amma arada bir gün dahi olsun, iyileşmiş olsa, bir aylık fidye vasiyet etmesi gerekir.
İmam Muhammed'e göre, yalnız sağlığa kavuştuğu günler miktarı fidye vasiyet etmesi gerekir.
"Yüce Allah'ın rızası için kurban keseyim" veya "Nezrim olsun Kurban kesip etini fakirlere sadaka olarak vereyim" diye yapılan bir nezir geçerlidir. Fakat: "Şu hastalıktan iyi olursam, bir koyun keseyim" veya "Falan türbe için bir kurban keseyim" gibi nezirler, söz vermeler bir nezir hükmü taşımaz. Allah'ın rızasından başka bir kimse adına kurban kesilmesi caiz değildir.
"Falan kimseye şu kadar para adadım, falan türbeye şu kadar mum adadım, falan zatın gelmesi için kurban keseceğim" gibi sözler caiz değildir. Hele bir ölü hakkında: "Ey mübarek zat! Sen benim şu işimi yoluna koyarsan, şu hastama şifa verirsen, şu kayıp malımı bana geri çevirtirsen, senin türbene şu kadar şey harcayayım" şeklindeki adaklar batıldır, haramdır. Belki: "Allah rızası için şu fakire şu kadar para vermek adağım olsun, Allah Tealâ hastama şifa verirse, şu kayıp malı bana geri döndürürse, Hak rızası için sadaka vereyim, kurban kesip etini sadaka vereyim, onların mescidlerine hasır ve zeytinyağı alayım" şeklinde bir adak yapılabilir.
Adak kurbanının etini nezreden kimse yiyemeyeceği gibi, zevcesi ile usul ve furuu (baba, babanın babası evlad ve evladların çocukları) da yiyemezler. Bunu fakirlere sadaka olarak dağıtmak gerekir. Eğer yiyecek olursa, yediklerinin kıymetini fakirlere vermek gerekir.
Yapılan bir nezir veya yemin keffareti yerine getirilmezse, hakim tarafından yapılmasına adam zorlanamaz. Çünkü bunlar, sadece diyanetle ilgili olarak mükellefe yönelen birer borçtur.