Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Siyah başlı habeşli bir köle de olsa emirinize itaat edin!) [Buhari]
(Emirinizin beğenmediğiniz işlerine sabredin! Çünkü cemaatten bir karış ayrılan [itaatsizlik eden, fitne çıkaran]
cahiliye ölümü ile [yani imansız]
ölmüş olur.) [Buhari]
Peygamber efendimiz, dine riayet etmeyen, şeytan gibi emirlerin geleceği zamanlar olacağını bildirince, Eshab-ı kiramdan Hazret-i Huzeyfe,
(Ya Resulallah o zamana yetiştirsem ne yapayım?) diye sordu. Resulullah buyurdu ki:
(Sırtına vurup malını alsa da, emirin sözünü dinle ve ona itaat et!) [Buhari]
Hadika’da ve Redd-ül-muhtar’da (Emire isyan etmek fitnedir. Zalim olan emire de itaat vaciptir. Berika’da ise, (Emirin dine uymayan emirlerine fitneye sebep olmamak için karşı gelmemelidir!) deniyor. Yine bu kitaplardaki hadis-i şerifte,
(Fitne çıkarana Allah lanet etsin) buyuruluyor.
Dinimiz böyle emrederken, yazar, halifeye isyan etmedikleri için âlimlere "Saray uleması" diye saldırıyor. (İmam-ı a'zam halifenin zulümlerine isyan ettiği için şehid edildi) diyerek hadiseyi çarpıtıyor. Herkesin bildiği gibi hadise şöyle:
İmam-ı a'zam hazretlerine kadılık teklif edilir. (Ben kadılık yapamam) buyurur. (Yalan söylüyorsun) derler. (Eğer yalan söylüyorsam, yalancıdan kadı olmaz. Doğru söylüyorsam kadılık yapamam diyorum) buyurur. Çok takva ehli olup, dünya makamına kıymet vermediği için kabul etmez.
3- Sultanlık sisteminde, insan, Allah’ın değil, padişahın kuludur. Onun için padişah, halka "Kullarım" derdi. Sultanlığa karşı çıkanlar, soylu mücadele verenlerdir. İmam-ı a'zam, vazife almadığı için gerçek âlim olduğunu ispat etmiş, halifenin zulümlerine isyan ettiği için de şehid edilmiştir.)
CEVAP
Bazı kelimeler birkaç manaya gelir. Cümledeki yerlerine göre manaları değişir. Mesela Mevla kelimesi, yedi manaya gelir. Daha çok ilah, efendi, köle manasında kullanılır. (Mevlanın rahmeti bol) cümlesindeki mevla, ilah manasındadır. (Mevlana Celaleddin)deki mevla da efendi demektir. Şimdi biri çıkıp da (Sen Celaleddine ilah dedin) diyebilir mi?
Bunun gibi kul kelimesi de mahluk, insan, köle, bende, emir altında bulunan, tabi, mensub gibi manalara gelir. Şimdi birisi nezaket olsun diye (Bendeniz) dese, bende ise kul, köle demek olduğu için, (Sen karşındakine bendeniz demekle onu ilah yaptın) demek caiz olur mu? Padişahlar, tebasından sadık yardımcılarına "Kulum" derdi. Burada kul, "Sağ kolum” demektir. Sultana ait seçkin askerlere (Kapı kulu) denirdi.
4- Dört halifeden sonra, başa gelenler, ibadetleri değiştirmiş, dini kendilerine uydurmuşlardır. Bugünkü din, Allah’ın gönderdiği dinden çok farklıdır. Bu fark Allah’ı bile hayrette bırakıyor. Dört halife zamanında Beytülmalın adı halkın malı idi. Dört halifeden sonra, Beytülmal yani devletin malı denmiş ve başa geçenler, kendileri istedikleri gibi kullanmışlardır.
CEVAP
Halifeleri, dini değiştirmekle suçlamak da diğerleri gibi alçakça bir iftiradır. İnsan bilmediği bir şey ile karşılaşınca hayret eder. Fakat Allahü teâlânın bilmediği şey olur mu? Allah hayret eder mi? İkincisi de, -haşâ- Allah’ın hayret ettiğini bu yazar nereden biliyor?
Dinimiz, Beyt-ül-malın gelirlerini ve nerelere sarf edileceğini, bunda kimlerin yetkili olduğunu bildirmiştir. Yazar, halifeleri, halkın malını yemekle suçlamaktadır. Müfteri yazar diyor ki:
5- Eshaba dokunulmaz gözü ile bakanlar, sultanlık sisteminin uşaklarıdır. Mısırlı, Suriyeli, Pakistanlı bazı soylu âlimler, Eshabın hatalarını söyleyince sultan uşaklarının hücumlarına uğramışlardır. Biz eshaba kin beslemiyoruz. Çünkü (Önce iman eden kardeşlerinize [eshaba] kin beslemeyin!) âyeti eshaba kin beslemeyi yasaklıyor, fakat onların yaptığı cinayetleri açıklamayı yasaklamıyor. O altın nesle kin beslenir mi hiç? Kin beslemeden onların zulümlerini açıklamak ilmi bir vazifedir.
CEVAP
Diyelim ki, Mısırlı yazarın biri, Cennetle müjdelenen, kendisine hesap bile sorulmayacak olan Hazret-i Osman’a dil uzatsa, "Beyt-ül-malın paralarını çarçur edip yedi, akrabalarına yedirdi" dese, biz de, "Bu mısırlı yazar, Eshab-ı kiramdan birine dil uzatıyor" desek, bu müfteri yazarlar, hemen "Mısırlı soylu âlimler saldırıya uğramıştır" diye yaygara koparırlar. Vicdansızlar, "Hazret-i Osman’a hiç dil uzatılır mı?" demezler. Eshab-ı kirama saldıran adi kimselere, soylu veya âlim denir mi hiç?
Eshab-ı kiramın dokunulmazlığı var mıdır, yok mudur? Onların hataları olsa bile söylemek caiz midir, değil midir? Allahü teâlâ ve Resulü bu hususta ne buyuruyor?
Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramın tamamından razı olduğunu bildiriyor.
(Maide 119, Tevbe 100, Mücadele 22, Beyyine 8, Feth 118)
Allahü teâlânın bütün sıfatları ebedidir, sonsuzdur. Eshab-ı kiramdan razı olması da sonsuzdur. Onun için, Eshab-ı kiramdan hiçbiri, sonradan sapıtıp kâfir olmamıştır. İstisnasız hepsinin Cennetlik olduğunu da Kur'an-ı kerim haber veriyor.
(Hadid 10)
Allahü teâlânın hepsinden razı olduğu ve hepsini Cennete koyacağı müstesna insanların, olsa bile, hatalarını söylemek, gıybet etmek caiz midir? Hadisi şerifte buyuruldu ki:
(Eshabım anılınca, dilinizi tutun!) [Taberani]
(Eshabımın kusurlarını anlatmayın!) [Deylemi]
(Eshabımın hiçbirine dil uzatmayın!) [Buhari]
Yalnız Eshab-ı kiramı değil, ölmüş bir müslüman bile kötülenmez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kötülüklerini söyleyerek ölülerinizi üzmeyiniz!) [Tirmizi]
Eshab-ı kiram, bizim ölülerimiz değil midir? İngilizlerin ölüsü olmadığı için onlar Eshab-ı kiramı kötüler. Fakat onlara alet olan müfterilere ne demelidir?
Eshab-ı kiram arasında kelleler uçurularak fitne çıkarıldı. Bunlardan da mı söz etmeyeceğiz? Peygamber efendimiz bu hususta buyuruyor ki:
(Eshabım arasında fitneler çıkacaktır. Allahü teâlâ, o fitnelere karışan Eshabımı, benimle olan sohbetleri hürmetine af ve mağfiret edecektir. Sonra gelenler ise, bu fitnelere karışan Eshabıma dil uzatarak Cehenneme girecektir.) [Müslim]
Yukarıda bildirilen âyet-i kerime ve hadisi şerifler, Eshab-ı kiramı üzecek hiçbir söz söylemenin caiz olmadığını bildiriyor. Onun için Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Eshabıma dil uzatan hariç, kıyamet günü herkesin kurtulma ümidi vardır.) [Hakim]
(Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti, Eshabıma dil uzatanların üzerine olsun! Onların ne farz ne de nafile ibadetleri kabul olmaz.) [Ebu Nuaym]
Yabancıların ibadetlerinin kabul edilip edilmeme endişesi yoktur. Fakat nasıl olur da müslümanım diyen bir kimse, Eshab-ı kiram hakkında kötü konuşabilir? Bunlar İngiliz casusu, bir hain değilseler, çok zavallı gafillerdir. [İngilizlerin oyununa gelmemek ve İngilizlerin Müslümanlığı yıkmak için neler yaptıklarını, bu işlerde kimleri kullandıklarını öğrenmek için İngiliz Casusunun İtirafları isimli kitabı okumak gerekir.
www.hakikatkitabevi.com adresinden temin edebilir veya okuyabilirsiniz. Ayrıca, Vehhabilik ile Eshab-ı kiramın fazileti ve ibni Sebeciler maddelerine bakınız.]
İngilizlerin İslam düşmanlığı
İslam düşmanları, tâ ilk asırdan beri, İslamiyet’i yok etmek için çalışıyorlar. Şimdi de, çeşitli adlarla, çeşitli planlarla saldırıyorlar. Cehenneme gidecekleri bildirilmiş olan itikadı bozuk kimseler de müslümanları doğru yoldan ayırmak için, hile ve iftira yapıyorlar. Böylece, İslam düşmanları ile işbirliği yaparak, Ehl-i sünneti yıkmaya uğraşıyorlar.
Bu saldırıların öncülüğünü İngilizler yaptı. Bütün kaynaklarını, hazinelerini, silahlı kuvvetlerini, donanmasını, tekniğini, politikacılarını ve yazarlarını bu işte kullandı. Böylece, dünyanın en büyük iki İslam devleti olan Hindistan'daki Gürganiyye ve üç kıt'a üzerine yayılmış bulunan Osmanlı İslam devletlerini yıktı. Her yerde İslam’ın değerli kitaplarını yok etti. İslam bilgilerini birçok yerlerden sildi, süpürdü.
İkinci Cihan Harbinde, komünistler yok olmak üzere iken, bunların kuvvetlenmelerine, yayılmalarına sebep oldu. İngiliz Başbakanı James Balfour, 1917'de, müslümanların mukaddes yerleri olan Filistin'de Yahudi devletinin kurulması için çalışan Siyonizm teşkilatını kurdu. İngiliz hükümeti, bu işi senelerce destekleyip, 1947'de İsrail devletinin kurulmasını sağladı. Yine İngiliz hükümeti, 1932'de, Arabistan Yarımadası'nı Osmanlılardan alıp, Süudlara teslim ederek, İslamiyet’e en büyük darbeyi vurdu.
1944'de Japonya'da vefat eden Abdürreşid İbrahim efendi, 1910'da İstanbul'da basılan Âlem-i İslam kitabının ikinci cildinde, (İngilizlerin İslam düşmanlığı) yazısında diyor ki:
(Hilafet-i İslamiyyenin bir an evvel kaldırılması, İngilizlerin birinci düşüncesidir. Kırım muharebesine sebep olmaları ve burada Türklere yardım etmeleri, hilafeti yıkmak için bir hile idi. Paris muahedesi, bu hileyi ortaya koymaktadır. Her zaman Türklerin başına gelen felaketlerde İngiliz parmağı vardır. İngiliz siyasetinin temeli, İslamiyet’i yok etmektir. Bu siyasetin sebebi, İslamiyet’ten korkup müslümanları aldatmak için, satılmış vicdansızları kullanırlar. Bunları İslam âlimi, kahraman olarak tanıtırlar. Sözün özü, İslamiyet’in en büyük düşmanı İngilizlerdir.)
İngilizler, yüzyıllardır İslam memleketlerini kana boyamakla kalmamış, İskoç masonları, binlerce müslümanı ve din adamlarını aldatarak, mason yapmış, insanlığa yardım, kardeşlik gibi laflarla, dinden çıkmalarına, dinsiz olmalarına sebep olmuştur. İslamiyet’i büsbütün yok etmek için, bu masonları maşa olarak kullanmışlardır. Böylece, Mustafa Reşit Paşa, Ali Paşa, Fuat Paşa ve Mithat Paşa, Talat Paşa gibi masonlar, İslam devletlerini yıkmakta kullanıldıkları gibi, Efgani ve Abduh gibi masonlar ve yetiştirdikleri çömezler de, İslam bilgilerini bozmaya, yok etmeye alet olmuşlardır.
Bu mason din adamlarının yazdıkları yüzlerce yıkıcı, bozucu din kitapları arasında Mısırlı Reşid Rıza'nın (Muhaverat) kitabı, tercüme edilip dağıtılarak müslümanların dinlerini ve imanlarını bozmaya çalışmaktadırlar. Ehli sünnet âlimlerinin kitaplarını okumamış, anlayamamış birkaç genç din adamının da bu akıntıya kapılarak felakete sürüklendikleri ve başkalarının da felaketlerine sebep oldukları görülmektedir.
(Faideli Bilgiler)