sitem
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

sitem

sitem
 
Latest imagesAnasayfaGiriş yapKayıt Ol

 

 PEYGAMBERLIGI VE MEKKE DÖNEMI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




PEYGAMBERLIGI VE MEKKE DÖNEMI Empty
MesajKonu: PEYGAMBERLIGI VE MEKKE DÖNEMI   PEYGAMBERLIGI VE MEKKE DÖNEMI I_icon_minitime25.08.08 11:18

PEYGAMBERLIGI VE MEKKE DÖNEMI

Böylece kendisine verilecek ilâhî risâlet görevini üstlenebilecek bir
seviye ve vasata geldigi bir sirada, kirk yasinda iken yine böyle bir
uzlet aninda Hira magarasinda, Cenâb-i Hakk'in peygamberlere vahiy
getirmekle görevli melegi Cebrâil (a.s), O'na ilk vahyi, Alak
Sûresi'nin ilk bes âyetini getirdi. Artik Allah'in Rasûlü, insanlari
hak din olan Islâm'a çagirmakla görevli idi. O, bu görevine ailesi
halkindan ve hak davaya gönül verebilecek yakin arkadaslarindan,
gerçegi kabul edebilecek kabiliyetde olan, fitrati bozulmamis, düsünme
istidadi körelmemis kisilerden basladi. Ilk önce O'nu sevgili esi Hz.
Hatice tasdik etti. Erkeklerden Hz. Ebûbekir, çocuklardan Hz. Afi,
âzadli kölelerden Zeyd b. Hârise kendisine ilk iman eden kimselerdi.
Ardindan Hz. Ebûbekir'in de araciligiyla Hz. Osman, Abdurraliman b.
Avf, Zübeyr b. el-Avvâm, Talha b. Ubeydullah, Sa'd b. Ebî Vakkâs, Ebû
Ubeyde b. el-Cerrah, Sa'id b. Zeyd, Abdullah b. Mes'ûd gibi sahsiyetler
müslüman oldular. Hz. Peygamber ilk üç yil davetini gizli sürdürdü.
Yalniz bu gizlilik, Islâm'in esaslari ve prensipleri açisindan degildi.
Islâm, sir perdeleri arkasinda, gizli sakli, esrarengiz ve gizemli,
anlasilmaz bir takim düsünceler ve doktrinler ihtiva eden bir din
degildi. Onun esaslari gayet açik, net, anlasilir, sâde, ari duru olup
akil ve mantiga da uygun idi. Ayni sekilde bu gizlilik, Islâm'in sadece
belli bir zümreye has bir grup dini olusundan da degildi. Aksine
Islâmiyet cihansümûl bir din olup bütün bir beseriyetin hidayet ve
saâdetini hedeflemisti. Ancak Hz. Peygamber'in ilk üç yil davetini
gizli sürdürmesi, çevredeki insanlarin Islâm'a karsi takindiklari
düsmanca tavirdan, inanç ve ibadet hürriyeti tanimayacak kadar insafsiz
ve bagnaz oluslarindan kaynaklaniyordu. Müslüman olanlarin mallarina ve
canlarina bir zarar gelmemesi, filizlenmekte olan Islâm davâsina
acimasiz bir balta vurulmamasi açisindan gizli davete gerek duyulmustu.
Bu safhada Hz. Peygamber faâliyetini genellikle davet merkezi edindigi
Dâru'l-Erkam'dan yürütmüstür. Burasi ilk iman edenlerden el-Erkam b.
Ebi'l-Erkam'in* Kâbe karsisinda Safâ tepesi yamaçlarindaki evi idi. Ilk
müslümanlardan bir çogu Islâm'i burada kabul etmisler, Hz. Peygamber'in
egitimine burada mazhar olarak Islâm'in essiz esaslarini ruhlarina ve
hayatlarina burada naksetmislerdi. Hz. Peygamber burada Islâm davâsina
gönül baglayarak mallarini ve canlarini bu hak davâ ugrunda fedâdan
çekinmeyen sâdik, vefâli ve ihlâsli bir kadroyu olusturmakla mesgûldü.
O, biliyordu ki böyle bir kadro olmaksizin Islâm davâsinin ortaya çikip
yayilmasi mümkün degildir. Bu bakimdan Hz. Peygamber'in bu devredeki
icraati ashabini birbirine kenetlendirmis ve aralarinda mükemmel bir
baglilik olusturmustu.

Iste Hz. Peygamber Islâm davâsi etrafinda böyle bir kadro olusturduktan
sonra peygamberligin dördüncü yilindan itibâren Islâm'i açik açik
teblig etmeye basladi. Kureys müsriklerinin Islâm'i engellemek için
basvurduklari çok çesitli çareler, Hz. Peygamber'e ve Islâma
samimiyetle bagli kadro elemanlarina engel olamiyordu. Bu arada Mekke
müsrikleri özellikle korunmasiz müslümanlara insaf ve vicdana sigmayan
eziyet ve iskencelerde bulundular. Bu iskenceler karsisinda Hz.
Peygamber, isteyen müslümanlarin Habesistan'a gidebileceklerini
belirtip hicret izni verince, nübüvvetin bes ve altinci yillarinda
müslümanlardan birer grup I. ve II. Habes hicretlerini
gerçeklestirdiler. Mekkeli müslümanlarin böylece Mekke hâricine Islâm'i
tasimalari, müsriklerin hinç ve kinini artirmisti. Ama Cenâb-i Hakk'in
yardim ve inâyeti sebebiyledir ki Islâm'a gösterilen bu düsmanliklar
bile hak dinin yayilmasina yardimci oluyordu. Meselâ azili müsriklerden
Ebû Cehil'in bizzat Hz. Peygamber'e yaptigi sözlü ve fiili bir satasma,
Kureys arasinda sahsiyeti ve kuvvetiyle büyük bir itibâra sahip olan
Hz. Hamza'nin müslüman olmasini sagladi. Ardindan Mekke idare meclisi
Dâru'n-Nedve'de alinan Hz. Peygamber'i öldürme kararini uygulamak için
harekete geçen güçlü sahsiyet Ömer b. el-Hattâb, Hz. Peygamber'i
öldürmek üzere O'nu ararken aslinda ayaklari onu hidâyete sevkediyor ve
Ömer'in gücü Islâm saflarina yeni bir heyecan ve sevk katiyordu. Arka
arkaya Hz. Hamza'nin ve Hz. Ömer'in müslüman olmalari, Kureys
müsriklerinin gözünü bir süre yildirmis, artik müstümanlara dokunamaz
olmuslardi. Iste bunu izleyen günlerde Habes muhâcirlerinden bir kismi
Mekke'ye geri döndü. Ancak bu sirada müsrikler yeniden siddete
baslayip, cehâlet ve bagnazlikla baglandiklari ata dinlerini, zulme
dayali oldugu için Islâm'in ortadan kaldiracagi sahsî çikar ve
menfaatlerini, bâtil tahakküm ve zorbaliklarini kurtarabilmek için akil
almaz çarelere basvurmuslardi. Bu türden olmak üzere hem müslümanlar,
hem de müslümanlari koruyan Hâsimogullari, peygamberligin yedinci
senesi ile onuncu senesi arasinda tam üç yil devam eden bir boykot ve
muhâsaraya marûz kaldilar. Mekkeliler ne müslümanlarla, ne de onlari
koruyan Hâsimogullari ile hiç bir münâsebette bulunmayacaklarina, her
türlü iliskiyi keseceklerine, onlarla hiç bir sekilde alis-veriste
bulunmayacaklarina, oturup kalkmayacaklarina, kiz alip vermeyeceklerine
dair bir karar almis, bu karan yazdiklan sahifeyi Kâbe'nin iç duvarina
asarak dinî bir hüviyet de vermislerdi. Bu karara muhâlefet eden, hem
vatana, hem de dine ihânet etmis sayilacak ve en agir sekilde
cezalandirilacakti. Mekkeliler tarafindan üç yil süreyle ve titizlikle
uygulanan bu karar, elbette müslümanlara sikintili, güç günler
yasatmistir. Peygamberligin onuncu yilinda bu karar iptal edilip boykot
ve muhâsara kaldirildigi vakit müslümanlar pek ziyade sevinme imkâni
bulamadilar. Çünkü çok geçmeden Hz. Peygamber iki büyük yakinini,
amcasi Ebû Tâlib'i ve esi Hz. Hatice'yi üç gün arayla ardi ardina
kaybetti. Rasulullâh'in üiüntüsüne müslümanlar da katildilar ve bu
seneye Hüzün yili* adini verdiler. Özellikle Ebû Talib'in vefati, Hz.
Peygamber'in Mekke'de Islâm'i teblig etmesini bir hayli güçlestirdi.
Çünkü Ebû Tâlib'in sagliginda Mekkeliler Ona hürmet duyduklari için
himayesine aldigi yegenine dokunmuyorlardi. Simdi bu himaye ortadan
kalktigi için Hz. Peygamber her yerde satasma ve engellemelerle
karsilasiyordu. Böyle bir ortamda Islâm'i teblig etmek âdeta imkânsiz
hâle geldiginden Hz. Peygamber, Islâm'i kabullenecek yeni bir kitle
aramaya basladi. Bu sebeple de azadli kölesi Zeyd b. Hârise ile
birlikte bir gün gizlice Tâif'e gitti. Ancak dolayli akrabalarindan
olan reislerinden gördügü alayli ve acimasiz muâmele Hz. Muhammed'in
derhal Mekke'ye geri dönmesini gerekli kildi. Hz. Peygamber sehirden
gizlice çikmisti. Sayet bu durum Mekkelilerce ögrenilmisse onun gidisi
ülke disina kaçma olarak degerlendirilebilir ve kendisi siyâsi suçlu
sayilabilirdi. Bu düsüncelerle Hz. Peygamber sehre ancak bir emân ve
himâye altinda girmek gerektigine kanâat getirerek müsriklerin ileri
gelenlerinden Mut'im b. Adî'nin himâyesini sagladi ve onun korumasi
altinda sehre girdi.

Yillar boyu Mekkelilerin Islâm'a karsi gösterdigi kin; düsmanlik ve
engellemeler, üç yil süreyle devam eden ve insafsizca uygulanan
toplumdan dislanma ve muhâsara olayi, ardindan Ebû Tâlib'in ve Hz.
Hatice'nin vefatlari dolayisiyla Hz. Peygamber'in himayesiz kalmasi ve
Mekkelilerin satasmalarina mâruz kalmasi, bunu tâkiben de Tâif halkinin
horlayici tavn, her ne kadar Allah Rasûlünün ümit ve azmini kiramamis,
davet sevk ve istiyakini azaltamamis ise de, süphesiz bir beser olarak
O'nu üzmüs ve rencide etmisti. Iste böyle bir durumda Hz. Peygamber'i
sevindirecek ve Kur'an'dan sonra en büyük mûcizelerinden biri olan bir
mucize meydana geldi. Cenâb-i Hak, Rasûlünü teselli etmek, bunca
gördügü düsmanliklara ragmen gösterdigi sabir ve sebat dolayisiyla O'nu
taltif edip lütuf ve ikramda bulunmak üzere katina çagirdi ve Hz.
Peygamber'in Isrâ ve Mirâc mûcizesi gerçeklesti. Bir gece vakti Hz.
Peygamber, bir an ifade edilebilecek çok kisa bir zaman dilimi içinde
önce Mekke'den Kudüs'e gitti. Oradan da göklere yükselerek Rabbinin
huzuruna çikti; dünya ötesi âlemi, Cennet ve Cehennem'i müsahede etti.
Böylece rûhen takviye görmüs, Rabbi tarafindan mükâfaatlandirilmis
olarak tekrar ayni anda Mekke'ye döndü.

Bu olaydan sonra Hz. Peygamber (s.a.s) Islâmî tebligine yine devam
ediyordu. Fakat Islâm'in kitlesi olacak zümreyi arayisi genellikle
Mekke'ye dis kabilelerden hac, umre veya ticaret gibi maksatlarla gelen
yabancilar arasinda oluyordu. Önceleri bu tesebbüsü bazen olayli, bazen
sert, nâzik, veya mütereddit, ama hep menfi bir tavirla karsilaniyordu.
Ancak nübüvvetin onbirinci senesinde Medine'nin Hazrec kabilesinden
alti kisi Akabe adi verilen yerde Hz. Peygamber'le karsilasip kisa bir
görüsmeden sonra O'na iman ettiler. Bu alti Medineli, sehirlerine
dönüste Hazrec ve Evs kabileleri arasinda Islâm'i yaydilar. Ertesi
senenin hac mevsiminde ikisi Evsli, onu Hazrecli oniki kisilik bir
heyet yine Akabe'de Hz. Peygamber'le bulusup O'na bey'at ettiler. I.
Akabe bey'ati olarak tarihlere geçen bu görüsmenin akabinde Hz.
Peygamber, Islâm kadrosunun ilk elemanlarindan Mus'ab b. Umeyr'i
davetçi olarak Medine'ye gönderiyordu. Mus'ab'in Medine'de bir yil
süreyle yaptigi faâliyet öylesine verimli olmustu ki Islâm'in
bahsedilmedigi ve girmedigi bir ev hemen hemen kalmamisti ve
Medineliler, Allah Rasûlünü sehirlerine buyur edip O'nu koruma
konusunda her tehlikeyi göze alacak bir kivâma erismislerdi.
Peygamberligin onüçüncü yilinda Medine'den gelen daha kalabalik bir
heyet Akabe'de Hz. Peygamber'le bir gece vakti gizlice bulusup II.
Akabe Bey'ati'ni gerçeklestiriyor ve sehirlerine göç ettigi takdirde
Hz. Peygaber'i ve Mekkeli müslümanlari mallari ve canlarini koruduklari
gibi koruyacaklarina and içiyorlardi. Iste bu and ve karsilikli söz
vermelere Islâm tarihinde "Akabe bey'atlari * " adi verilmistir.

HICRET VE ISLÂM DEVLETI:

Mekkeliler bu görüsmeleri haber aldiklari zaman baslatilan yeni
baskilar, müslümanlara hicret kapilarini açti. Hz. Peygamber'in izni
ile Ashâb-i kirâm gruplar halinde ve çogunlukla gizlice sehri terkedip
Medine yolunu tuttular. Artik sehirde Hz. Peygamber ve ailesi, Hz. Ali,
Hz. Ebûbekir ve ailesi ile hicrete imkân bulamamis olanlarla yakinlari
veya akrabalari tarafindan hicretleri engellenmis kimseler kalmisti.
Müslümanlarin Medine'de toplanarak zinde bir güç olusturmalari,
Mekkelileri ürküten ve korkutan bir husus olmustu. Bu günlerde sik sik
olaganüstü toplantilar yapan müsrikler, gizli bir celsede, karsilasilan
bu zor problemi çözme yollarini aradilar. Yegâne kurtulus yolu olarak
Hz. Muhammed'in öldürülmesi görüldü. Kararlastirilan komplonun icrâsi
için hazirliklar yapilirken Cebrâil (a.s) vâsitasiyla durumdan haberdâr
olan Hz. Peygamber de hicret için hazirliga koyuldu ve hicrette
kendisine yol arkadasligi yapacak Hz. Ebûbekir'le önceden hazirladigi
plân geregince geceleyin Mekke'yi terketti. Uzun ve zaman zaman
tehlikeli geçen yorucu bir yolculuktan sonra 8 Rebiulevvel pazartesi
günü Medine'nin banliyösü Kubâ köyüne geldigi zaman Ensâr ve
Muhâcirûn'un O'nu karsilamasi son derece heyecanli ve içten olmustu.
Hz. Peygamber bu köy halkinin ricasi üzerine burada bes gün istirahat
etti ve bu kisa istirahati sirasinda bilfiil kendisi de çalisarak bir
mescid insâ ettirdi. Kubâ'ya gelisinin besinci günü sabahleyin buradan
ayrilarak Medine sehrine yöneldi. Günlerden cuma idi. Ögle vakti Rânunâ
adli mevkiye gelindigi vakit Hz. Peygamber burada durdu; ilk cuma
hutbesini îrad etti ve ardindan ilk cuma namazini kildirdi. Sonra
yoluna devam etti. Sehirde bir bayram havasi vardi. Büyük küçük herkes
yollara dökülmüs, coskun bir tezâhürât, sevgi ve saygiyla Hz.
peygamber'i karsiliyor, sehirlerine ve evlerine buyur ediyordu. Hz.
Peygamber hiç kimsenin davetini reddetmis olmamak ve hiç kimseyi
kirmamak için uygun bir çare buldu ve üzerinde hicret ettigi devesi
Kasvâ kendi hâline birakildi; devenin çöktügü yere en yakin evde Hz.
Peygamber misafir olacakti. Deve, sehrin orta tarafinda iki yetim
çocuga ait bos bir arsada çöktü ve Hz. Peygamber kendisine ait hâne-i
saâdetleri insâ edilinceye kadar buraya evi en yakin olan Ebû Eyyûb
Hâlid b. Zeyd el-Ensârî Hazretlerinin evinde misafir kaldi.

Böylece Hz. Peygamber'in hayatinda ve davet faâliyetinde yeni bir
dönem, Medine dönemi baslamis oluyordu. Medine'de Hz. Peygamber,
Islâm'a kucak açmis büyük bir kitleye kavusmustu; Islâm'in bagimsizligi
ve hâkimiyetini ilân edecegi bir vatana da sahipti. Artik yapilacak
sey, bu vatan sathinda Islâm cemâatini teskilatlandirmak, insanlarin
birbirleri ile olan münâsebetlerini hak ölçüleri içerisinde düzenlemek
ve hakkin hâkimiyetini saglayarak etrafa yaymakti. Bunun için de bir
devlete ihtiyaç vardi. Peygamber Efendimiz bu ihtiyaci gayet iyi
bildiginden, artik Medine'ye hicretin ilk günlerinden itibâren O'nun
davet merhaleleri arasinda "devletlesme diye adlandirdigimiz safhayi
gerçeklestirmek üzere çaba sarfetti. Kurulus günlerini yasayan Islâm
devleti'nin idâre merkesi, htikümet binasi, harp karargâhi vs. gibi çok
önemli hizmetler verecek olan Mescid'i insâ etti. Mescide bitisik
olarak bina edilen suffa, Islâm cemâatinin bütün Islâmî meselelerde
egitildigi ve gerekli bilgilerin ögretildigi önemli bir egitim-ögretim
müessesesi oldu. Bu siralarda okunmaya baslanan ezan, sadece namaz
vaktinin geldigini bildiren bir ilân degil, ayni zamanda Islâm
hâkimiyetini âleme haykiran bir sembol ve siâr idi. Komsu devletlerle
münâsebetlerin tanzimi için henüz hicri birinci senede ilk sinir
tespiti gerçeklestirilmis ve bu sinirlar içerisindeki müslümanlarin
gücünü belirleme açisindan Hz. Peygamber'in emri üzerine nüfus sayimi
yapilmisti. Ensâr'dan bir kisi ile muhâcirûn'dan bir kisinin bir araya
getirilerek Islâm toplulugunun ikiser ikiser kardeslestirilmesi
ameliyesi demek olan muâhât *, baska bir çok faydalari yanisira Islâm
devleti'nin asil unsurunu olusturan müslümanlar arasinda tam bir
kaynasma ve dayanisma sagliyordu. Yine ayni senede hazirlanan anayasa,
müslümanlari oldugu kadar Medine'de bulunan müsrikleri ve Yahudileri de
kapsamina alarak Hz. Peygamber'in devlet baskanligini bu gayri müslim
azinliklara da kabul ettiriyor ve ayni ülkede yasayan vatandaslar
olarak bu insanlar Islâm'in hakimiyet ve korumasi altina alinarak
devlet açisindan güvenligin saglanmasi hedefleniyordu.

Kaynak: Islam tarihi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




PEYGAMBERLIGI VE MEKKE DÖNEMI Empty
MesajKonu: Geri: PEYGAMBERLIGI VE MEKKE DÖNEMI   PEYGAMBERLIGI VE MEKKE DÖNEMI I_icon_minitime30.09.08 6:29

PEYGAMBERLIGI VE MEKKE DÖNEMI Pempe1ff5mx
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
PEYGAMBERLIGI VE MEKKE DÖNEMI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Mekke’de mukimlik

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
sitem :: İslamiyet :: İslami Bilgiler :: Peygamberimiz (s.a.v.)-
Buraya geçin: