Hekim’e sordular:
-Edebi kimden öğrendin?
-Edebsizlerden, dedi.Beğenmediğim davranışlarını uygulamaktan kaçındım.
Osmanlı toplumunun kültürel yapısı incelendiğinde hüsnü hat levhalarının önemli bir yere sahip olduğu görülür.İnsanların sıkça girip çıktıkları, ayak altı tabir edilebilecek yerlerle evlerin en güzide yerlerine asılan bu tür levhalardan birisi de “Edeb ya hu!” dur.
Sözlüklerde; zarafet, güzel ahlak, nefis terbiyesi, mahlûka merhamet ve sevgi gibi anlamlara gelen edeb, sahibini utanılacak davranışlardan alıkoyma duygusudur.
Toplumlar erdemli insanların omuzlarında yükselir.İnsanı erdemli kılan özelliklerin başında ise edeb gelir. Nitekim şair bunu şöyle ifade eder:
Ehl-i irfan arasında aradım kıldım talep
Her hüner makbul imiş illa edeb illa edeb
Edeb binasını inşa edememiş toplumlar ilim ve teknikte ne kadan ileride olurlarsa olsunlar yıkılmaya mahkumdurlar. Romalılar, Lüt Kavmi, Semud Kavmi gibi toplumlar edeb dışı davranışlarıyla yok olup gitmişlerdir.
İslam baştan sona edeb dinidir.”Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” diyen Peygamberimiz de edeb dini olan İslamı bize anlatan en güzel örnektir.
C.Hakk’ın eşref-i mahlukat olarak yarattığı insanın her hareketini gördüğü, izlediği, bildiği kabul edilirse bu derece edebin mihenk noktası anlaşılacaktır.
Bıçağı, kaşığı ve çatalı sağ elle tutmak, çay ve kahveyi höpürdetmeden içmek, başkalarına kötü söz söylememek, esnerken ağzını elin arkasıyla kapatmak, “kapıyı kapat” yerine “kapıyı ört” demek, hapşırdıktan sonra elhamdülillah demek, birisi konuşurken sözünü kesmemek….gibi bir sürü haslet…
Bütün bunlara günlük hayattan yüzlerce daha eklemek mümkündür.Anasına koca karı, babasına moruk diyen densizlere edebi anlatmak yersizdir belki.
Bu gün sokaklarda dolaşan hippi kılıklı gençlere edeb kaynaklarından beslenme imkanı verilseydi sanırım netice daha müspet olacaktı.
Edeb sahibi kişi alçak gönüllüdür; cömerttir; her türlü aşırılıktan uzaktır; merhametlidir; yalandan, hileden, gıybetten, kibir ve gururdan uzaktır; yaradılanı yaradandan ötürü hoş görendir.
“Eline, beline, diline sahip ol” prensibi insanın kendine ait olmayan bir şeyi almaması, kimsenin namusuna helal getirmemesi ve uygunsuz sözler söylememesidir.
Zaten edeb kelimesi de e(eline), d(diline), b(beline) harflerinden oluşmaktadır ve insanın uyması gereken kuralları ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan “Elini tek, dilini pek, bilini berk tut” sözü de edebin başka bir tarifidir.
Hayatımızın her kademesinde yeme-içmeden konuşmaya,oturup kalkmadan çalışmaya her hareketimiz edeb dairesi içine alınmıştır.
Bundan dolayı tarikatlarda edebin apayrı bir yeri vardır.Aslında müslümanın en önemli özelliği edebe riayettir.
Çünkü Nurettin Topçu’nun ifadesiyle “Bizim ahlakımız hürmet, hizmet ve merhamet prensibini birleştiren aşk ahlakıdır.”
Bence insanın en büyük varlığı edebtir.Edebten nasibini alamamış kimsenin milletine faydalı olması mümkün değildir.İnsan, kendisini her türlü beladan koruyan edeb tacını bir an önce giymek zorunda olduğunu unutmamalıdır:
Edeb bir tâc imiş nur-ı Hüda’dan
Giy ol tacı emin ol her beladan
Bu yetmezse Mevlana’ya kulak verelim:
Ademoğlunun eğer edebten nasibi yoksa adem değildir,
Ademoğluyla hayvan arasındaki fark edebtir,
Gözünü aç da bak cümle Kelamullah’a,
Kur’an’ın bütün ayetlerinin manası edebten ibarettir.
Bu dahi yetmezse Yunus’u dinleyelim:
İlme ettim talep
İlla edeb illa edeb
Bu dahi yetmezse evimizdeki hüsnü hat levhasının okuyalım:
Edeb ya hu!
Hissederek düşüncelerimizi edebin verimliliğinde serdederek, nezaketi ve saygıyı öncelersek, gereksiz patinajları ötelersek, bağnazlığın ön yargılarımızla barındığını fark edersek daha güzel olmaz mı sizlerce... Sevgi ve saygılarımla.