Peygamber Efendimizin amcası, Hazreti Abbas (ra) ve Hazreti Hatice’den (ra) sonra Müslüman olan ilk kadın sahabe Ümmü’l-Fazl Lübabe’nin oğludur. Babası ve kardeşleri ile birlikte Yüce Peygamberin duasına nail olmuştur. Dört halife dönemi ve Emevilerin ilk yıllarında yaşamıştır. Hazreti Ali (ra) zamanında Mekke valiliğinde bulunmuştur. Orta Asya’ya gidip İslamiyet’i tebliğ edenlerin ilklerindendir. Semerkand yakınlarında bulunan türbesi günümüze kadar bir ziyaretgah olma özelliğini devam ettirmektedir. Risale-i Nur’da ismi zikredilmekte ve Peygamber Efendimizin kendileri için yaptığı dua nakledilmektedir. Künyesi Kusem bin Abbas bin Abdülmuttalib el-Haşimi şeklindedir.
Peygamber Efendimizin (asm) amcası Hazreti Abbas’ın (ra) ve Ümmü’l-Fazl Lübabe bint Haris el-Hilaliyye’nin oğludur. Ümmü Fazl, Hazreti Hatice’den (ra) sonra İslamiyet’i kabul eden ikinci hanım Sahabedir. Ayrıca, Peygamber Efendimizin hanımlarından olan Meymune ile kardeştir.
Kusem, aynı zamanda Peygamber Efendimizin isimlerinden biri olup, “her hayrı kendinde toplayan” anlamına gelmektedir. Hazreti Hüseyin (ra) ile süt kardeşi olan Kusem’in çocukluğu ve ilk hayatı ile ilgili fazla bir bilgi yoktur. Bu sebepten dolayı doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kaynakların çoğunda kendisi ile ilgili iki ayrı bilgi yer almaktadır. Birincisi; çocuklar arasında oynayan Kusem ve Cafer-i Tayyar’ın (ra) oğlu Abdullah’ı gören Peygamber Efendimizin bu iki çocuğu bindiği hayvanının terkisine bindirmesidir. İkincisi; Peygamber Efendimizin, amcası Hazreti Abbas ile çocukları için yaptığı duanın aktarılmasıdır.
Peygamber Efendimizin (asm) vefatında hazır bulunan Kusem, cenazenin yıkanmasına yardımcı oldu. Daha sonra kabrine konulmasında yardımcı oldu, kabirden de en son kendisi çıktı. Dolayısıyla Peygamber Efendimize dokunan en son kişi de o oldu.
Kusem’in babası Hazreti Abbas’tan (ra) rivayet edilen ve Risale-i Nur’da da nakledilen bir hadiste Peygamber Efendimizin amcası ve dört oğlu için yaptığı dua yer almaktadır. Hazreti Abbas ve oğulları Abdullah, Ubeydullah, Fazl ve Kusem’i mülâet (bir örtü adı) denilen bir perde altına alarak üzerlerini örttü ve “Ya Rab, bu benim amcam ve babamın öz kardeşidir. Bunlar da onun çocuklarıdır. Onları bu perdeyle örttüğüm gibi, sen de onları Cehennemden öylece koru!” (Mektubat, 2000, s. 134) mealinde duada bulundu. Peygamber Efendimizin bu duasına evin damı, kapısı ve duvarları “amin, amin” diyerek iştirak ettiler.
Kusem, yaşının küçük olması itibariyle Dört Halife Dönemini ve Emevilerin ilk yıllarını görüp yaşadı. Ancak, ilk üç halife döneminde herhangi bir resmi vazifede bulunmadığı tahmin edilmektedir. Sadece Hazreti Ali’nin (ra) halifeliğinin son yıllarında görev aldığı ve Hazreti Ali’nin vefatına kadar Mekke valiliği yaptığı görülmektedir. Medine valiliğinde de bulunduğu ifade edilmekle birlikte, kesin bilgi mevcut değildir. Ancak, Mekke valiliği dışında hac emirliğinde de bulundu ve kendisine havale edilen konularda fetva verdi.
Yezid bin Şecre’nin Emeviler tarafından hac emiri olarak atanmasına karşı çıkan Kusem, bu şahıs yerine başkasının atanmasını istedi. Emeviler, bunun üzerine Mekke’ye üç bin kişilik bir kuvvet yolladılar. Herhangi bir mukavemetle karşılaşmadan Mekke’ye girdiler. Emevi birliklerine karşı isteğinde ısrar etti ve söz konusu şahıs yerine başka birinin tayinini tekrarladı. Daha sonra hac emirliği görevine Şeybe bin Osman getirildi.
Kusem, Muaviye döneminde Horasan üzerine yapılan seferlere katıldı. Said bin Osman’ın komutanlığını yaptığı kuvvetlerle birlikte Horasan etrafındaki bazı fetihlerde bulundu. Burada yapılan savaşlarda büyük bir kahramanlık gösterdi. Bu başarısı ve cesareti karşısında kendisine fazla ganimet malı tahsis edilmesi teklifini kabul etmedi. Elde edilen ganimetlerin beşe bölünüp diğerlerine dağıtıldıktan sonra kendisine verilmesini söyledi. Daha sonra Semerkand üzerine yapılan sefere de katıldı ve burada şehit düştü.
Orta Asya’ya gidip İslam’ı tebliğ edenlerin ilklerinden olan Kusem’in bu bölge için apayrı bir yeri vardır. Vefatına yakın yıllarda bu bölgeye yapılan seferlerde bulunduğu gibi tebliğ vazifesini de ifa etti. Halk arasında anlatılanlara göre savaşta şehit düşmedi. Kendisini öldürmek isteyenlerin elinden kurtularak önünde açılan bir kayanın içine girdi. Daha sonra kendisine açılan kapı kapandı.
Vefatının üzerinden dört asır geçtikten sonra kendisi için bir mezar yapıldı. Efrasiyap tepelerinin güney yamacında bulunan türbe Ab-ı Meşhed çayının yanında yer almaktadır. Daha sonra buraya devlet büyüklerinin ve ileri gelenlerinin de defnedilmesi ile birlikte bir mezarlık halini aldı. Akabinde burası önemli bir ziyaretgaha dönüştü. Yerli halk buranın ziyaret edilmesine büyük ehemmiyet verdi. Ayrıca, halk arasında Kusem’in adı, yaşayan sultan anlamına gelen “Şah-ı Zinde” olarak anılmaya başlandı. Bu şekilde anılmasının da sebebi, ibadetini yaptığı sırada saldırıya uğramasına karşılık, mucizevi bir tarza ortadan kaybolması ve halk tarafından ölmediğine inanılmasıdır.
Hazreti Kusem (ra) için yapılan türbe, bir cazibe merkezi haline geldi. Burada kurulan Türk devletlerinin yöneticileri büyük ehemmiyet vererek bölgeyi şenlendirdi. Orta Asya’nın ilk medresesi burada kuruldu. Önlerine çıkan her şeyi yerle bir edip ilerleyen Moğolların istilasından Semerkand da nasibini aldı ve o zamana kadar yapılan ne varsa tahrip edildi. Ancak, aynı Moğollar, Kusem’in türbesinin bulunduğu bölgeye, başlarına bir musibet gelir korkusuyla dokunmadılar. Burası hâlâ önemini korumakta ve günümüzde de ziyaret edilmektedir.
Kusem’in en önemli özelliklerinin başında Peygamber Efendimize (asm) benzerliği gelir. Bu özelliğinden dolayı büyük bir sevgi ve alakaya mazhar oldu. Babası kendisine büyük bir sevgi ve alaka gösterdi. Kendisini severken de “Üstünlük ve seçkinliğin yüce sahibi Peygamber’e benzeyen Kusem” şeklindi iltifatta bulundu. Ayrıca takva ve fazilet sahibi mübarek bir insan olarak dikkatleri üzerine çekti. Bizzat Peygamber Efendimizden hadis rivayet ettiği gibi, diğer Sahabelerden de rivayetlerde bulundu.